Bu haftaki köşemizde güncel politikanın keşmekeşinden sıyrılarak tarihe doğru, kısa ama heyecanlı bir yolculuk yapmanın hoş bir değişiklik olacağı düşüncesinden hareketle, müneccimlerden yani ilk astronomlardan bahsetmek istiyorum…
Günümüzde herkes “müneccim” kelimesinin anlamını “falcı” zannetmektedir. Ancak Arapçada “yıldız” anlamına gelen “necm” kelimesinden türetilmiş olan “müneccim” aslında “yıldız bilimci” yani “astronom” demektir. Osmanlı’da müneccimler saraya bağlı çalışan bilim adamlarıydı. Birincil görevleri, gök cisimlerini gözlemleyerek ve matematiksel hesaplar yaparak takvim sistemini düzenlemekti. Bütün tarihsel kayıtlara ait takvimler onların sayesinde günümüze birer bilgi olarak kalmıştır.
İmsak vakitleri de onlar tarafından belirleniyordu. Ve onların diğer görevleri arasında kuyruklu yıldızların geçişi, deprem, yangın, güneş ve ay tutulmaları gibi önemli olayları takip ederek yorumları ile birlikte saraya rapor etmek de vardı.
Bilinen tarih içerisinde müneccimlik kurumunun çıkış noktası İran’dır. Gaspar, Melkior ve Baltazar isimli üç krala atfedilen bir hikâye vardır ve bu hikâye İncil kaynaklıdır. Matta İncilinin 2. bölümünde anlatılan bu hikâyede isim ve sayı verilmeden müneccimlerden bahsedilir. İşte bu hikâye meşhur “Üç Bilge Kral” efsanesinin kökenidir.
Bu krallar aynı zamanda müneccimdir. Üçü de Anadolulu ve Fars kökenlidir. Yaptıkları göksel gözlemler ve hesaplamalar neticesinde İsa Mesih’in doğacağı tarihi hesaplarlar ve onu bulup kendisine bağlılıklarını sunmak için Yahudiye’ye (İsrail) doğru yola çıkarlar. O sırada Yahudiye kralı, Roma kaynaklarında Hirodes olarak geçen Herod’dur. Herod, kendi oğullarını bile öldürecek kadar zalim bir adamdır. Müneccimler Herod’un huzuruna çıkıp yeni doğan Mesih’i yani Yahudilerin yeni ve gerçek kralını ziyaret etmek istediklerini söylediğinde Herod çılgına döner ancak bunu belli etmez. Onlara, Mesih’i buldukları zaman kendisine de bildirmelerini ister ve gidip ona bağlanmak istediği yalanını söyler. Müneccimler, kendilerine yol göstereceğini bildikleri yıldızı (Betlehem Yıldızını) Yahudiye semalarında tespit ettikten sonra onu izleyerek İsa Mesih’i Betlehem’de (Beytüllahim) bulup beraberlerinde getirdikleri hediyeleri Mesih’in annesine sunarlar. Sonra gördükleri bir düş ile Herod’un kötü niyetli olduğu ve Mesih’i öldürmek istediği kendilerine bildirilir ve takip edilmemek için farklı bir yoldan ülkelerine dönerler.
Bu müneccimlerin sayıları, Doğu geleneğinde on iki olarak kabul görse de Batı geleneği günümüzde daha baskın olduğu için söz konusu hikâye “üç bilge kral” hikâyesi olarak ün yapmıştır. Ve bilinen tarih içinde yazıya dökülmüş ilk müneccimlik hikâyesidir. Ancak tabii ki bugün bilinen insanlık tarihinin, gerçek ve henüz bilinmeyen insanlık tarihinin yanında devede kulak bile sayılamayacak kadar küçük bir kesit olduğunu da eklemekte fayda vardır. Ve aslında müneccimliğin kökeni çok daha eskilere dayanmaktadır.
Tarihteki tüm krallar müneccimlerden çeşitli konularda danışmanlık hizmeti almıştır. Ve bunlara geleceğe dair öngörüler de dâhildir. Osmanlı’da en bilinen müneccim M.S. 1521 ve 1585 yılları arasında yaşamış bir astronom olan Takiyüddin Efendidir. II. Selim tarafından müneccimbaşılığa atanan Takiyüddin Efendi 1574 yılında Galata kulesinde gözlem çalışmalarına başlamış ve 1577 yılında III. Murad’ın fermanı ile Tophane sırtlarında kurulan İstanbul Rasathanesinin yöneticiliğini yapmıştır. Takiyüddin Efendinin el yazması eserlerinin bir bölümü bugün Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nde bulunmaktadır. Takiyüddin’in en bilinen kehaneti İran’a karşı yapılan savaşlarda elde edilen Çıldır Zaferidir.
İstanbul Rasathanesine ait bir minyatür
Türk devlet geleneğinde müneccimlik kurumu 1924 yılına kadar varlığını sürdürmüş ve bu tarihten sonra tasviye edilmiştir.
Hamza Yardımcıoğlu
Kaynak: Sıfır Noktası, Hamza Yardımcıoğlu, Şira Yayınları, 2010