Geçtiğimiz kış, lapa lapa yağan kar tanelerini peş peşe yere düşerken izleme fırsatını buldum. Ne harika, ne şahane bir manzaraydı. Sokak lambalarının yarı solgun ışıkları altında hafif bir rüzgârın sürüklediği yatay seviye ile yerçekiminin düşey bileşenin ağırlığı ile kararsız, titrek, isteksiz savrulan her bir kar taneciğinin, aslında ahenkli bir kristal yapıya sahip olduğunu içim ürpererek hatırladım.
Kar tanecikleri heksagonal tarzda (altı köşeli) oluşurlar. Bu tarz bir kristalleşme, ilk bakışta gayet normal ve sıradan bir oluşum gibi kabul edilebilirse de, aslında bilimcileri şaşırtan, aslında bu kristallerin her birinin ayrı bir yapıya sahip olmasıdır.
Gerçekten sürdürülen bir seri araştırma ve gözlemlerden, titizlikle yürütülen incelemelerden açığa çıkan gerçek şudur: Yere düşen kar taneleri hiç bir zaman birbirine benzemez. Her biri, ayrı yapıda, ayrı şekillerde, farklı görünümlerde yere düşerler. İşte, bilimcileri şaşkına çeviren üzerinde yıllarca kafa yordukları çarpıcı gerçek budur!
Dünya üzerinde her hangi bir yere, herhangi bir zamanda yere düşen tek bir kar kristali; yalnız o bölgede değil, dünyanın bir başka bölgesinde, bir başka zamanda yere düşen kar kristaline asla benzemez. Bu gerçek, yalnız içinde bulunduğumuz yılda değil; geçmiş zamanlarda, hatta gelecek zamanlarda, özetle her hal, yer ve zamanda, kar kristallerinin birbirine benzemez olmasıyla çarpıcı bir özellik kazanır.
Bu neden böyledir?
Bilim bunu gayet güzel tasvir etmiş, anlatmış, öğretmiştir ama, nedenini bulamamıştır!
Bunun nedeni bizce, ‘O her an bir şe’ndedir!’ hükmünün nefes kesen bir açılımıdır. O’nun her tecellisinin ayrı olduğunu, aynı anda aynı tecellinin mümkün olmayacağı gerçeğini yüreklerimiz titreyerek öğreniyoruz.
‘O her an bir başka oluşumdadır’ şeklinde de açıklanabilen bu çarpıcı gerçeği günlük hayatta başka yerlerde, değişik ortamlarda da hayret ve hayranlıkla izleyebiliriz.
Bir kiraz ağacındaki bütün kirazlar birbirine benzemez. Aynı şekilde dut ağacındaki dutlar, erik ağacındaki erikler, badem ağacındaki bademlerin her biri, diğerlerinden farklıdır. Lezzetleri, renkleri, büyüklükleri, kabukları, su miktarları ve kokuları tamamen değişiktir.
Aynı kuralı sebzelerde, tahıllarda da görebiliriz. Her ürün elimize geçtiğinde hiçbiri bir diğerine benzemeyecektir. Çünkü tecelli her an değişiktir. Benzer prensip, hava olaylarında, meteorolojik özelliklerde de gözlenebilir. Güneş aynı güneş; dünya aynı dünya, güneşle dünya arasındaki uzaklık ta aynıdır. Bu veriler, bize geçtiğimiz kışın niçin içinde bulunduğumuz kışa benzemediğini açıklayamaz. Ele alınan bir yörede hiçbir mevsim, şimdi yaşadığımız mevsime benzemediği gibi, gelecekte de benzemeyecektir. Sadece mevsimler değil; günlük, hatta ve hatta saatlik değişimler dahi her an yeni bir tecellinin tasarrufu altındadır. Çünkü hava olaylarını kontrol eden belki yüzlerce, belki de binlerce bileşen vardır ve bunlardan sadece birinin çok küçük bir orandaki değişimi, bütün meteorolojik oluşumları temelden değiştirebilecek güce sahiptir.
Okulda öğretmenlerimiz bize dünyanın hem kendi ekseni etrafında döndüğünü ve hem de güneş etrafında dolandığını anlatmışlardı. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşünden gece ve gündüz; güneş etrafındaki dolanımından da mevsimler meydana geliyordu.
Bu doğruydu, eksik olan bir küçük ayrıntı vardı ki, bu ayrıntı, öğretmenlerimizin gözünden kaçmıştı. Dünya, güneş etrafında dönüyordu ama, mesela bugün, geçen seneki aynı güne göre, uzayda aynı yerde miydik? Yoksa uzayın daha değişik bir yerinde mi bulunuyoruz?
Yukarıda izah olunan gerçeklerin ışığı altında, bu sorunun cevabını artık rahatlıkla verebiliriz. Dünyamız, uzayda geçtiği bir noktadan bir daha geçmemek üzere programlanmıştır. Geçen yıl, aynı ayın, aynı gününde uzayda bulunduğumuz noktayı çok çok gerilerde bıraktık. Bunun sebebini astronomik gözlemlerden elde edilen ve son derecede çarpıcı bir sonuçtan anlıyoruz. Güneş, saniyede 600 kilometrelik bir hızla Hercules takım yıldızları içinde bulunan Vega yıldızına doğru hareket etmektedir. Başka bir anlatımla güneş yerli yerinde duruyor değildir, hareketli olduğu için güneşin geçen seneki konumu ile bu sene aynı güne ait konumu çok farklıdır. Doğal olarak güneşin hareketine bizim ihtiyar gezegenimiz, diğer gezegenlerle beraber aynen iştirak etmekte soluk soluğa bu koşuda kendine ayrılan kulvarda yol almaktadır.
Dünya, Herkül takım yıldızına doğru hareket ederken uzayda geçtiği bir noktadan bir daha geçmemek üzere programlanmıştır.
Güneş, içinde yer aldığı Samanyolu yıldız adası içinde bulunan 200 milyar güneşten sadece biridir. Samanyolu Galaksisi de kendi ekseni etrafında saniyede 250 kilometre hızla dönmektedir. Her dönüş için geçecek zamanın 250 milyon yıl sürdüğünü hatırlatırsak, konunun azameti belki biraz olsun anlaşılabilir.
Uzay boyutlarında bile bir tecelli asla bir diğer tecelliye benzemiyor! Hiçbir yaratılmış, bir başkasına asla benzemez. Dünya üzerinde bu asırda yaşamış 10 milyar insanın parmak izlerinin değişik olması, tecellinin bir diğer gerçeğini yansıtmaktadır. Tıpkı, geçmişte ve gelecekteki parmak izlerinin benzer olmaması gibi..
Atom boyutlarında bir çekirdeğin etrafında dolandığı düşünülen negatif yüklü elektronların bile, konumları değişiyor. O kadar değişiyor ki, onları yörüngenin çok küçük bir mekânına sığdırıp ‘İşte afacan burada’ diyemiyoruz. Bu prensip, Heisenberg’in ünlü belirsizlik prensibi ile açıklanıyor veya açıklanabildiği sanılıyor!
Vücuttaki iç organların hepsi; mide, ciğerler, bağırsaklar, böbrekler her an değişikliğe uğrarlar. Vücutta mevcut olan 100 trilyon hücreden her saniyede vücutta ölen hücre sayısı 50 milyon. Bu sayı dakikada 3 milyarı, saatte 180 milyarı, günde ise 2 trilyonu buluyor.
Ölen hücrelerin yerine dışarıdan gelen besinler, moleküllere ayrışarak ölen hücrelerin yerini alırlar. Uzun söze ne hacet? Aynaya bir bakın, gözlerinizi sadece bir saniye kapatıp, sonra tekrar ayaya bakın! Yüzünüzde bir değişiklik gördünüz mü? ‘Hayır, hiçbir değişiklik görmedim’ derseniz, bunun nedenini gözünüzün, bir saniyelik yaşlandığınızı fark edememiş olmasında aramalısınız. Çünkü siz şimdi bir saniye daha yaşlandınız!
Duygularımız, zihnimiz, davranışlarımız, hislerimiz ve kabullerimiz değişiyor. Çevre şartları ile birlikte toplumda sağlık, eğitim ve sosyal değişimler baş gösteriyor. Savaşlar da diğerlerine asla ve asla benzemeyecek! Çünkü tecelli her an yenilenir, bir tecelli bir diğerine benzemez. Aynı anda da birden fazla tecelli görülmez!
Hani ne demişler?
‘Değişmeyen tek şey değişimdir’ diye!
Sayın Taşkın Bey,
Allah razı olsun çok güzel bir yazı.
Bildiğim kadarıyla yeryüzüne her yağmur tanesini bir melek indiriyor ve hiç bir meleğe kıyamete kadar bir daha sıra gelmiyor. Aynı kar tanesinin birbirine hiç benzememesi gibi…
Saygılar