Tarihe baktığımız zaman iki farklı Atatürk görüyoruz. Bunlar Cumhuriyet’ten öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılıyor.
Öncesinde bir Şeyhü’l İslam edasıyla İslamı müdafaa eden Atatürk görmenize karşılık sonrasında İslamın ve dinin karşısına dikilmiş bir insan görüyorsunuz. Yazımızın değişmesi, giyim kuşamımızın batılılaştırılması, şapka kanunu, medreselerin kapatılması ve daha bir çok uygulama da bunun bir göstergesi oluyor.
Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra gerçek düşüncelerini saklamıyor ve her platformda açıklıyordu. İşte o sözlerden bazıları:
Kuran: “Gökten indiği sanılan kitapların doğmaları”
…Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. M. Kemal (Kaynak: Söylev ve demeçler, cilt 1, s 389. (1 Kasım 1938′deki son meclis konuşması)
“Suçlu Allah’ın dinidir.”
Kralların ve padişahların istibdadına (baskılı yönetim), dinler mesnet olmuştur. M. Kemal (Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, s 30.)
“Kuran’ın yasalarını Muhammed yazmıştır.”
Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’an denir. (Kaynak: Atatürkün emriyle liselerde okutulan tarih kitabı (1938), 2. cilt)
“Din, körü körüne bağlanmaktır.”
Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur, din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir. M. Kemal (Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan)
“Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar (!)”
Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur. M. Kemal (Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan)
“İnsanları Allah değil “tabiat” üretti”
Natür (Tabiat) insanları üretti, onları kendisine taptırdı da… M. Kemal (Kaynak: Atatürkten Düşünceler, Derleyen: Prof. Enver Ziya)
Çünkü malumdur ki, insan tabiatın mahlukudur. M. Kemal (Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan)
“Duanın faydası yoktur.” M. Kemal
Ali Kılıç (İstiklal mahkemeleri savcısı, merhamet nedir bilmez)anlatıyor: “Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman Atatürk’ün önüne sırmalı elbiseler giyinmiş bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak: “Dua etmeden girilmez!” dedi. Atatürk, “Bu yurt askerin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla değil! Çekil oradan!” dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi.” (Kaynak: Kemal Arıburnu, Atatürkten Anekdotlar-Anılar)
Aynı M.Kemal yanına hocaları alıp dualarla meclisi açmıştı. Ama artık emeline ulaşmıştı. İktidarı ele almış ve içindekileri alenen dışa vurmaya başlamıştı.
“Arapların dini Türkleri mahvetti”
Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti. Arap dinini kabul ettikten sonra Türk milletinin milli rabıtaları gevşedi; milli hisleri ve heyecanı uyuştu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, bir arap milleti siyasetine müncer oluyordu. M. Kemal (Kaynak: Medeni bilgiler ve Atatürkün El Yazmaları, Afet İnan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1969, s 364-365)
Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkilabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız.
M. Kemal (Kaynak: Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası; Emre Yayınları, Aralık 1991, s 165.)
İnsanlar ilk devirlerinde pek acizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir hadisenin de sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Nihayet insanlık vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte Allah’tır. Herşeyi ondan beklediler, ondan istediler. Hastalıktan, felaketten korunmayı hep Allah’larından istediler. Fakat modern çağlarda insan herşeyi Allah’tan beklemedi. Ancak toplumdan bekledi. Her şeyin koruyucusu insan cemiyetidir. Bizi koruyan, refah içinde yaşatan toplumdur.
M. Kemal (Kaynak: Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, 1932, s 305.)
Masum ve cahil insanları, yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allah’ları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir. M. Kemal (Kaynak: Türk Tarihinin Ana Hatları, 1930, Devlet Matbaası, s 220-221 )
İnsanlar, kurtçuklar gibi sulardan çıktılar en önce… İlk ceddimiz balıktır. İşler daha daha ilerledikçe o insanlar, primat zümresinden türediler. “Biz maymunlarız”; düşüncelerimiz insandır. M. Kemal (Kaynak: Ruşen Eşraf Ünaydın, Atatürk Tarih ve Dil Kurumları, s 53.)
Muhammed, iptida Allah’ın resuluyüm diyerek ortaya çıkmamıştır, bunu düşünmemiştir. Bu düşünce, senelerce mücadele ettikten ve fikirlerini neşreyledikten sonra kendisinde hasıl olmuştur. M. Kemal (Kaynak: Nokta Dergisi, 17 Kasım 1985)
Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok eski rivayetler vardır. Bunlar artık efsanelere karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetinin ne olduğu malum ve belki de mazbut değildir. Kuran sureleri Muhammed’e açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdi. Muhammed’in söylediği sureler uzun bir devirde dini düşüncelerinin ürünü olmuştur. Muhammed, bu surelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebi şeklini vermiştir. M. Kemal (Kaynak: Afet İnan, Atatürkün El Yazmaları, 2000′e Doğru Dergisi, 8. Sayı, s 15-16.)
“Beyni sulanmış hafızlar”
Türk milleti, bir kelimesinin manasını bilmediği halde, Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. M. Kemal (Kaynak: Medeni Bilgiler, Afet İnan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1969, s 364-365.)
Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız.(Kaynak:İstanbul, Tekin Yayınevi, 1990, s 83-84.)
Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir, adeta halkı bir kapana kıstırırlar. M. Kemal (Kaynak: Andrew Mango, Atatürk, s 447.)
Kaynak: ihvanlar.net
Verdiğiniz kaynakların birçoğu Atatürk dışında kişilerce yazılmış kaynaklar, bunu doğru kabul edebiliyorsanız, Atatürk’ün müslümanlığı ve dinimizi yücelttiği birçok kitaba konu olmuş olay vardır, aynı şekilde onlarada yer vermeniz gerekir, Fakat bu sefer milletin kafası karışacak, Hangisi gerçek Atatürk diye, ben meseleye şöyle yaklaşıyorum. Herşeyden önce Atatürk’ü tarih sahnesinden siliyorum ve düşünüyorum, Osmanlı sevr antlaşmasını imzalamış, Anadoul işgal kuvvetlerince paylaşılmış, o dönem için 13 milyon diye tahmin edilen nüfusun yaklaşık 11 milyonu düşman işgalinde bulunan topraklarda yaşaycakları, üstelik bunların hepsi hristiyan, sizce 11 milyon vatandaşımız müslüman olarak yaşayabilecek miydi? Kalan 2 milyon sizce kaç sene daha elimizde kalan 8 şehirde mutlu mesut yaşayabilecekti? Biraz tarih bilgisi ve ilgisi olan herkes Türkiyenin yoktan var edildiğini biliyor, benim için bu Allahın mucizelerinden biridir, Atatürk’e peygamber yakıştırması yapmıyorum, bu saçmalık olur, Ama Bakara suresine göre kuran derki -şüphesiz o herşeyi bilen ve kadir olandır. Yani Atatürk de bir şekilde Allahın takdiridir. Peki Türkiye cumhuriyeti kuruldu da Atatürk islam dinini yıkıp başka bir din empoze etmeye çalışmışmıdır? Hayır, tam tersi Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurmuştur. Siz şapka , dil değişikliği, batılılaşmayı dini yok etme çabası gibi sunmuşsunuz, bu o dönem için medeniyet hareketidir, Medeniyet o dönem batıda dır, gelişmişlik batıdar ve şu anda da olduğu gibi o dönem de batı Türkiyeyi yobaz müslümanlardan kurulu bir ülke olarak görmekteydi. Atatürk tükçe ezan uygulamasına geçmiştir, ne de iyi etmiştir, çoğu kişi bugün sübhaneke dua sının anlamını bilmeden okumaktadır, anlamını bilmediğin bir yazıyı okumak neye yarar ezbercilikten başka, Atatürk latin alfabesine geçtiği gibi Kuranı Kerimi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır a Türkçeye çevirtmiştir, bunu bir din düşmanı yapar mı? Kuranı yasakladı diyenlerede soruyorum. Bakınız ben arapça bilmiyorum, eksikliğinede duymadım, ama duaları hep arapca ezberledim, günaha girmiyim ama belki yanlış telafuzla küfür bile ediyorum ama haberim yok, çünkü arapça bilmiyorum. Niye Türkçe ibadet edemiyorum? Sizce Allah sadece arapça mı biliyor? Elbette gönlümüzü okuyan yaratan, Türkçe dularımızıda kabul edecektir, işte o vakit Türkiye daha dindar bir toplum olacaktır, Atatürk şahsen inanmış yada inanmamıştır bilemem ama bu toplumu dinsizliğe değil, tabanı daha kuvvetli olacak bir dindarlığa doğru götürmeye çalışmıştır, keşke yaptıklarının arkasında durulsaydı. Çok az kişi bunun kıymetini biliyor, Atatürkçüyüm, ibadetimi yerine getirmeye çalışıyorum, çocuğuma kuranı Türkçe mealini okuyorum, adam gibi adam olsun derdim o, Türban yasağını yanlış buluyorum bunu siyaseten takanları da ayrıca kınıyorum, oturduğum yerde Türbanlı ama pardüsesi açılınca mini eteği gözüken kızları gördükçe üzülüyorum, ama malesef sizlerin de bu işte suçu var, TC, andımız derken aslında siz şekilci bir toplum için zemin hazırlıyorsunuz, Bu ülkenin nüfus cüzdanını taşıyorsan bu ülkenin tarihine sahip çıkacaksın, sen korumazsan elalem hiç korumaz, dinini tv programlarında şarlatanların muhabbetine dökeceğine adam gibi ehemmiyet vereceksin. Müslümanlığımı sanırım sorgulamazsınız, zira dönem öyle bir dönemki Atatürk çü olan müslüman olamaz gibi bir imaj çiziliyor. Lütfen bunlara zemin hazırlamayın. Kuran da israiloğullarının kendi arasında nasıl ayrı düştüğü anlatılır. Bunları sizler daha iyi bilirsiniz. Türkiye malesef sahte bir din masalı dinliyor. Atatürk ü dinsiz kılmak ülkeye zarar verir, kimseye fayda sağlamaz. Fakat sorulması gereken soru şu: Dinimizi bir şekilde özgürce yaşayabiliyorken, tutup 100 yıl öncesinden hesap soracağımıza, dindarlık nutukları atan AK partinin 3 dönemdir tek başına iktidar olmasına rağmen okullarda ve kamu da türban meselesini çözmemesini açıklayabilir misiniz? Rüşvetin haram olduğu dinimizde rüşvet konuşmaları internete düşmüş belediye başkanları hakkında işlem yapılmamasını açıklayabilir misiniz? Kul hakkı yemenin haram olduğunu bile bile askerlerin yıllardır tutuklu yargılanması, yani yaşam hakkının elinden alınması izah edilebilir mi? Ki 2-3 yıl yargılanıp serbest bırakılan gazeteci ve askerleri gördük.Kimse onlardan alınan o yılları geri veremeyecek. Yani biraz bu güne bakmamız lazım, Atatürk öleli 100 yıl olacak biz hala karalama peşindeyiz. Hatalar yapılmış ise bari bugün yapılmasına izin vermeyelim. ben laik bir atatürkçüyüm, Hamd olsun müslümanım, Türbanlı öğrencilerin okula alınmamasına karşıyım , eğitim hakkı engellenemez. kürtlerin milli değerlerini savunamamasına karşıyım ama PKK nında elini kolunu sallayara gitmesine de karşıyım. Demek istediğim Türkiye de insanlar sadece Ak veya Kara değil, bu işin bir arası da var, ve olmalıda.
Kamal Metin beye,
size tek bir sorum olacak ingilizler ulkemizi isgal etmis olsalardi sizce hangi degisiklikleri yaparlardi?ataturku savunacagim diye kiliktan kiliga girmisiniz kah ezanin turkce okutulmasinin cok iyi kah akp turbani niye getoremedi demissiniz e canim ezani turkce okuyanin turbanada ihtiyaci olmaz giysin bi fotur sapka hemi.
yazıklar olsun.bu bu cumhuriyeti kuran turk milletiidir.bu sitede bunların geçmesi çok yazık.verilen kaynaklar araştırıldımı?alta kaynak vermekle olmuyo.benim atalarım (turkum ozturk) önce musluman (ademden bu yana) sonra iyi bir ademler idi.hiçbir zaman allaha ortak koşan ve onun varlığını yok sayanla aynı safhada olmadılar.vatan toprak önemli değildi onlar içinde benim içinde önemli olan hangi toprak hangi dinin(idin tekdir islamdır) varlığını sürdürmesidir.bu yüzdendirki malazgirt canakkale savaşlarında ölmemiz önemli olan bu topraklarda islamın devam etmesiydi.benim dedelerim inanmayan bir adamla aynı cephede savaşmazdı çünkü onlar bizden daha imanlı daha edepli Allahtan daha korkan ve daha akıllılardı.yazıklar olsun ataya atalarımıza bu yakıştırlamaları yapanlara ecel kapınıza dayandığında yakanızdan tutacak bir çok şehit olacak bilesiniz.
murat kardesim ataturkun nutuk kitabini iyicene bi oku bakalim dinimize uygun neler goreceksin adam dinimie uygun ne varsa kaldirmis guyya turkcu dilimiz latince yani yendigimiz yunanin dilinden yani alfabesinden madem turkcusun getirsene gokturk alfabesini neymis bati ileriymisde ondanmis halifelik niye kaldirildi neden? neden binlerce inanan insan astirildi yaninda bir kel ali sunni musluman koymadi oldure oldure neden kazim karabekirler olumle yargilandi o kadar cok yazilacak tezat isler varki bence internete gir bu bilgilerin hepsi mevcut can dundarin cikardigi kitabi oku atatturkun kendi el yazisiyla mevcut yazilarini oku oku oku masonlarin dunya duzenini ogren…….
Hadi oradan bende sizi bişey sanmıştım bu palavralara karnımız tok artık.Gerçek haber yapın artık
Değerli arkadaşlar,Görünen köy kılavuz istemez.Yakın tarihimiz içinde gerçekleşmiş olaylardırbunlar,saklanamayacak kadar yakın !..Yalancının mumu yatsıya kadar yanar ! Atatürk hakkında övgü serbest,ama eleştiri yasak ! Madem doğru ve dürüst bir insan,ı neden hakkında olumsuz bilgi belge yayınlamak anayasal koruma altında.. neden korkuyorlar?Unutmadık bu ülkede atatürk hain diyenler sürgün yedi,ceza aldı,susturuldu..Son meclis konuşmasının video görüntüleri yayınlandı..Gözünüzle görün kulaklarınızla işitin http://www.youtube.com/watch?v=lYRlzAsfpdY .. Yaptığı bu cüretkar konuşması dine bakışını göstermektedir.Gerisi boş laftır.Din inancı olmayan birisidir.Bunun kanıtı da kendi el yazmalarındadır.Unutmayın ki arkadaşlar ” Söz uçar yazı kalır iki cihanda ! ” Hatırıma geldiği sürece bu hayırlı ! devrimleri yüzünden kendisine dua ! etmeye devam edeceğim.. Allah onun bu yaptıklarının karşılığını misliyle artırarak kendisine verecektir.Çünkü Allah inkar edenlere konaklıklar hazırlamıştır,Allah vaadinden caymaz!Allah şüphesiz doğru söylemiştir.Bütün kalbimle inanıyorum… Saygılarımla,
Fatih sultan lakablı arkadaşımız ingilizler ülkemizi işgal etse hangi değişiklikleri yapacaklardı diye sormuş, Cevap hindistanda saklı, orada ingiliz sömürgesi altındaki bölgelerde ana dil ingilizce, din hiristiyanlık. Ben buna karşı çıkmam diyebilirsin, ben çıkarım. Atatürk ü savunmak için kılıktan kılıığa girmek demişsin. Ben sana gerçekleri anlatıyorum , sen işini geldiği gibi anlıyor anlamadığın yerde tipik AKP li savunmasına geçiyorsun. Atatürk ün eşi çarçaflıdır bilir misin? Meclisi cuma günü dualar eşliğinde açtı bilir misin? Bu Atatürk’ü dindar göstermek değildir, Beni ilgilendirmez ne olduğu, ben devlet adamı olarak icraatlarına bakarım, oda milletin dini inanışına önem vermemiş. Ancakkkk bana kalkıp istiklal mahkemelerinde yargılanan yobazları örnek vereceksen o yobazların ingilizlerle nasıl işbirliği yaptığınıda kabul edeceksin, bu ülkede kimse dini inanışından ötürü asılmadı, vatanhayinliğinden asıldı. Kuran-ı kerimi özenle Türkçeye çevirtmesi bir saygı ve bir duruş biçimidir, kabul edersin etmezsin, ben kabul ederim, sana uymayabilir. Amaç Kurana karşı gelmek olsa tek başına gücü eline almış bir lider, yasakladım oldu bitti der. Ama bunun yerine daha çok insan okusun, anlasın diye Türkçeleştirmiş, ben mealini okudum, Türkçesine ulaşamasam , arapça öğreneyim de okuyayım diye yırtınmazdım, Sen bu savunmaları yaptığına göre Arapça biliyorsun, ne mutlu sana, sen kuran ı arapça okumuşsun, ne mutlu sana, herkes aynı şansa sahip değil diye Kuran okumayalım mı? Siz birkere amacı unutmuşsunuz, Kuran bize yol göstermesi için gelmiş bir kitap, Allah CC. ye değil, O sebeple Ben ingilizce okusamda Allah büyük Allah bilir, ama önemli olan okuyanın anlayıp anlamadığı. Benim fikrim budur, belgelerde internette mevcuttur, Atatürk ün eşinin çarşaflı resmine de ulaşabilirsin, Atatürk’ün Kuran-ı Kerimin Türkçe mealini yaptırırken özverisine de ulaşabilirsin. Ama yinede şuna dikkat edilmeli , velevki Atatürk dinsiz olsun, bir devlet adamıdır, önemli olan vatanseverliktir, Görevinide sonuna kadar yerine getirmiştir, Bu tarihi tartışmaya lüzum bile yoktur, Tarih gerçektir hurafe değil, açarsın kitaplara bakarsın, osmanlının imzaladığı sevr antlaşması da ortadadır, Türkiye cumhuriyetinin imzaladığı lozan antlaşmasıda. Size bence birileri kasıtlı olarak gerçek dışı bir tarih anlatıyor, bunun da ülkenin zeminini oynatmaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Rüştü manav adlı arkadaş da Anayasa ile Atatürk ün korunmasından bahsetmiş, burada ki tutum yanlış değildir, yanlış olan Sadece Atatürk değil tarihimize damga vurmuş Fatih sultan mehmet ve Hz. Muhammedin de Anayasal düzen ile korunma altına alınması lazım, belki bu listeye başkaları da eklenebilir, Hz. Muhammed dememin sebebi ben Türkiye de kendisine ilişkin olumsuz bir yazı yazılmasını kabul edemem, yapanda cezasını çekmeli, bazı değerleri korumaz ve tartışmaya açarsak benliğimizi unuturuz, Kayboluruz.
Kemal Metin isimli arkadaşımı akşam akşam beni güldürdüğü için tebrik ediyorum. Arkadaşlar Atatürk’ün dinsiz olduğunu anlamanız için bu ülkenin daha ne kadar zulme ve haksızlığa maruz kalması gerekiyor? Türkiye şu an bile bir putperest tapınağına dönmüş durumdadır. Yükselmede rekor bizde olduğu gibi alçalmada da bizdedir!
bu siteyi severek takip ediyorum arastirmaci yazarlarin oldugu bu siteye yakismayan kaynagi guvenilir ve ciddiyetten uzak sacma sapan bir yazi bilimsel arastirmalariniz icin minnettariz fakat bu asilsiz yazi icin yaziklar olsun tabi meyve veren agac taslanir cok suclu atam cok hakketmeyenlerde nasibini aldi bu bagimsizliktan ozgurlukten son sozum inanc kismina gelince aklınıza sokun sunu allahla insan arasina girmeyin her koyun kendi bacagindan misali
Atatürk dinsiz mi?!
Atatürk dinsiz mi?!
Atatürk dinsizdi ve din düşmanıydı…
Atatürk masondu…
Atatürk çok içerdi, sarhoştu.
Özellikle sanal ortamda bu ve benzeri iddiaları ve yakıştırmaları fazlasıyla görmek mümkün.
İnternet ortamındaki bilgi kirliliğine engel olmak mümkün değil. İlköğretim okullarında “Medya Okuryazarlığı Dersi” konuldu. Umarız ki öğrencilerimiz bu ders sayesinde “kirli bilgi”ye değil, doğru ve güvenilir bilgiye erişme yollarını öğrenirler…
Atatürk’ün dinsiz olmadığını ona saldıranlar da gayet iyi biliyorlar. Ona dinsiz diyenlerin, dinine ne kadar bağlı ve dinini ne derecede bildiğini sorgulamak gerekir. Bu saldırganların, bu ülkede yaşamış olan ve yaşamakta olan bir kısım “şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar” olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira Atatürk; “Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz” demişti. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde, tüm tekkeler ve zaviyeler ve türbeler kanunla kapatılmış, tarikatlar kaldırılmış, şeyhlik, dervişlik, çelebilik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık vesaire yasaklanmıştı. Çünkü bunlar gericiliğin kaynakları ve cehaletin damgalarıydı
Cumhuriyetin ilanından sonra,“çağdaş uygarlık seviyesi”nin de üzerinde bir Türkiye yaratılmasının yolu, her alanda gerçekleştirilecek İnkılaplarla mümkün olacaktı. Gösterilecek bu çabadan sonuç almak, ancak ve ancak, yapılacak inkılapların karşısında engel teşkil edebilecek zümrenin etkisiz hale getirilmesiyle mümkün olabilecekti. Üstelik, “Halifeliğin kaldırılması, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, Şer’iye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması” gibi inkılaplar, Atatürk’ün karşısında ona cephe alan kesime mensup taraftarların sayısını daha da artırdı. Bir de buna “dış işbirlikçiler” dahil olunca, saldırganların sayısı kolaylıkla çoğalıverdi.
Günümüzde iletişim vasıtalarının yaygın olarak kullanılmasına, sanal ortamdaki “kimlik belirsizliği” avantajları da eklenince, saldırganlığın boyutu katlanarak artmış oldu.
İnkılaplar denildiğinde, çok bilinen ve akılda en çok kalan inkılapların dışında belki de üzerinde en çok durulması gereken inkılabı Kuran-ı Kerim tefsir ve mealini yaptırmış olmasıdır. Yapılan bu çalışma hiçbir kaynakta inkılap olarak adlandırılmaz. Türkiye’de birçok kişi de bu çalışmayı maalesef ki bilmez, bilen bazı çevreler ise bilmezden ve görmezden gelir. Hatta bu çevreler, Kuran-ı Kerim’in Türkçe okunmasına bile karşıdırlar. Onlara göre Türkçe Kuran, asıl anlamından ve doğruluktan uzaktır. Bu kişilere sormak lazım; “Kuran-ı Kerim’i Arapça okuduğunuzda ne kadarını anlıyorsunuz” diye. Kaldı ki, anlaya bilmek için Kuran dilinin ilmini çok iyi yapmak gerekir.
Peki böyle bir şey herkes için mümkün mü?
Tabi ki değil. O halde piyasada bulunan en güvenilir tefsirlere inanmak zorundayız.
Günümüzde de geçerli olan “Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri, Atatürk döneminde, Atatürk’ün emriyle yapılan tefsir. Yaklaşık 10 yılı aşan (1924-1936) bir çalışmanın ürünü. En güvenilir Hadis kitaplarıyla beraber, 1938 yılına kadar tam 10.000 takım bastırılmak suretiyle Anadolu’nun dört bir yanına ulaştırılmış, halkımız okusun ve dinini anlayarak, bilerek uygulasın diye.
Bu büyük bir inkılap değil de nedir?
Atatürk ve Din
Atatürk, Allah’a ve İslam’a inanan dindar bir liderdir. Pek çok sözünde ve tavrında bunu görebilmek mümkündür. Büyük Önder, birçok konuşmasında, samimi ve içten bir şekilde Allah’tan, İslam’dan ve Kuran’dan saygı ve bağlılıkla bahsetmiştir.
Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir’deki Paşa Camii’nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere İslam’ın yüceliğini şöyle açıklamıştır:
“Ey millet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran’daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, S.93)
1926 yılında ise Ali Rıza Ünal isimli yakınına, Hz. Muhammed hakkında şunları söylemiştir: “O Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Herkesin adı silinir fakat O sonsuza kadar ölümsüzdür.” (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, sf.135)
Benzeri şekilde, Atatürk, Türk milletinin dindar olması ve dini değerlerini muhafaza etmesi gereğini “Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor” sözleriyle teşvik etmiştir. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 3, S. 30 )
Şu sözler de ona aittir:
“Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, sf. 66)
“Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.” (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, sf.4)
“Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 1, sf. 225)
Atatürk’ün dindar kişiliğini gösteren sözlerinden en anlamlı olanı ise, kuşkusuz vefat etmeden önceki son sözleridir. Başbakan kanalıyla tüm dünyaya açıkladığı ve Türk milletine manevi bir vasiyet niteliği taşıyan bu son sözlerinde Atatürk şunları söylemiştir:
“Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler. (Nedim Senbai, Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yay., sf. 102, 1979)
Sağlıklı ve Mutlu Kalın…
Ramazan Aylarındaki Atatürk
Atatürk çok özgün bir din anlayışına sahiptir. Bu nedenle zaman zaman Atatürk’ün din konusunda söyleyip yazdıkları bizleri şaşırtabilir. (Örneğin, Medeni Bilgiler’deki din eleştirlileri… Ancak bütün bunların bir açıklaması vardır. Bu açıklamaları “Atatürk İle Allah Arasında“ adlı kitabımda bulabilirsiniz.
Atatürk, İslam dininin sosyal ve toplumsal boyutuna çok fazla önem vermiştir. Müslümanlar için kutsal ayların ve günlerin toplumsal dayanışmayı, birlik ve bütünlüğü pekiştirdiğini düşünen Atatürk, özellikle Ramazan ayına çok büyük bir önem vermiştir.
Atatürk, Ramazan aylarındaki manevi havadan etkilenmiştir: zaman zaman oruç tutmuş, oruç tutanlara kolaylıklar sağlamış, onlara büyük bir saygı duymuş, hatta Ramazan aylarında bazı kişisel zevklerinden (alkol almak, ince saz heyeti dinlemek gibi) vazgeçmiş,dahası sıkça Kuran okumuş veya özel hafızına Kuran okutarak dinlemiş, akşamları hafızları çağırtarak onlarla Kuran ve din sohbetleri yapmıştır…
Şimdi gelin lafı fazla uzatmayalım ve tanıklara kulak verelim.
Önce Atatürk’ün uşağı Cemal Granda‘yı dinleyelim:
“… Ramazanlarda Kadir gecesi ağzına kadehini koymazdı… Kadir geceleri sofra bile kurdurmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen Mevlit dinlediği de olurdu. Miraç bölümünde, ‘Göklere çıktı Mustafa’ denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allah’a inanıyordu.”
Atatürk Ramazan aylarında Dolmabahçe Sarayı’na gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi göstermiş; iftar sofrasıyla bizzat ilgilenmiş, ibadet etmek isteyenlere yer göstermiştir.
Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım bu konuda şunları söylemiştir:
“…Her Ramazanın bir günü ve ekseriyetle Kadir gecesi bana iftara gelirdi. O gün, imkan bulabilirse oruç da tutardı. İftar sofrasını tam eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman iftara başlarken dua ederdi.”
Atatürk’ün Ramazan ayında kız kardeşi Makbule Hanım’a; “Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme…” diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.
Atatürk’ün özel hafızı Hafız Yaşar Okur, Atatürk’ün Ramazan aylarındaki davranışlarını şöyle gözlemlemiştir:
“… Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kuran’ı Kerim’den bazı sureler okuturdu.Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikyu camilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hıncahınç dolardı…”
Görüldüğü gibi Atatürk Ramazan ayları boyunca bazı alışkanlıllarından da uzak durmuştur. Örneğin incesaz heyetini Çankaya’ya sokmamış, Kandil Geceleri saz çaldırmamıştır. Ayrıca Kuran-ı Kerim okumuş, çeşitli camilerde de şehitlerin ruhlarına Hatim-i Şerif’ler okutmuştur. Atatürk’ün bütün bu davranışları, onun Ramazanın anlam ve önemini idrak etmiş inanca saygılı son derece sade bir Müslüman olduğunu kanıtlamaktadır.
Şimdi de Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu‘ya kulak verelim:
“Atatürk otuz ramazan geceleri başta Saadettin Kaynak Hoca olmak üzere o devrin hafızları olan Hf. Yaşar, Hf. Zeki, Hf. Küçük Yaşar, Hf. Burhan, Hf. Hayrullah beyleri davet ederdi ki bu hafızlardan Hafız Yaşar aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Alaturka Müzik Şefi’ydi. 1930 yılında emekli oldu. Ama ölene kadar hep Atatürk’ün yanındaydı. Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk ona ‘Okur’ soyadını vermiştir. Atatürk davet ettiği bu hafızlardan tek tek din konusunda bilgiler alırdı. Ayrıca çok üzerinde durduğu Türkçe Kuran’ı Kerim hakkında görüşlerini de sorardı.
Yine bir Ramazan ayı gecesinde Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda aceleyle beni çağırttı. Derhal makamına girdim. O gece sofra şefimiz İbrahim Bey izinli olduğundan, benim görevim olmadığı halde düzenimi ve intizamımı beyendiğinden olacak beni istemişler. Odaya girdiğimde, ‘Nuri oğlum hafızlar gelecek . Bu gece hafızların seslerini aksi sedasıyla daha güzel dinlemek için muayede salonundaki hususi daireye yemek masasını kurun, ama acele ha: kaç dakikada kurabilirsin?’ Pek tecrübelisi olduğum bir konu değildi. Derhal lazım gelen emirleri gerekli kişilere tebliğ ettim, herkes işe koyuldu. Hakikaten tam otuz dakika sonra herşey tamam gibiydi. Sevdiği çiçekleri de elimle tam masaya koyarken Atatürk, misafirleriyle birlikte gelmez mi? Masanın yanına geldi. Şöyle bir göz ucuyla masayı düzeni süzdü ve bana dönerek: ‘Aferi Nuri, İbrahim’i aratmamışsın, çiçekler de pek güzel…’ diye iltifatta bulundu. Zaten hep güzel şey yaptığımızda takdir ederdi. Amma bir de yanlış mı, hata mı yaptın, sadece bir bakardı ki, o bile yeterdi, içimize işlerdi.
Salona girdiler, sandalyeleri çekip oturdular, yemeğe başladılar. Konu yine Türkçe Kuran-ı Kerim’di. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerim’den okuttuğu duları zevkle dinledi.”
Nuri Ulusu’nun dediği gibi gerçekten de Atatürk özellikle DİNDE TÜRKÇELEŞTİRME ÇALIŞMALARINI başlattığı 1932 yılı Ramazan ayında sıkça tanınmış hafızlarla bir araya gelmiş, onlarla KURAN KONUŞMUŞ, KURAN OKUTUP DİNLEMİŞ, hatta bizzat KURAN OKUMUŞTUR.
Hafız Yaşar Okur‘u dinleyelim:
“1932′de Ramazanın ikinci günüydü. Atatürk ile Ankara’dan Dolmabahçe Sarayı’na geldik. Beni huzurlarına çağırdılar. ‘Yaşar Bey’ dediler. ‘İstanbul’un mümtaz hafızlarının bir listesini istiyorum. Ama bunlar musikiye de aşina olmalılar.”
Bu emir üzerine Hafız Yaşar Okur, İstanbul’un en tanınmış hafızlarından, Sadettin Kaynak, Sultan Selimli Rıza, Süleymaniye Camii Baş Müezzini Kemal, Beylerbeyli Fahri, Darüttalim-i Musiki Azasından Büyük Zeki, Muallim Nuri ve Burhan beylerin yer aldığı bir liste hazırlamıştır.
Sonraki gelişmeleri yine Hafız Yaşar Okur’dan dinleyelim:
“O ana kadar bunların niçin çağrılmış olduğunu ben de bilmiyordum. O gün anladım ki, tercüme ettirilmiş olan bayram tekbirlerini kendilerine meşk ettirecektir. Hafızlar ikişer ikişer oldular ve şu metin üzerine meşke başladılar. ‘Allah büyüktür…Allah büyüktür…’
Atatürk, Cemil Said Bey‘in Kuran tercümesini getirtti. Bizlerin tercüme konusunda tek tek fikirlerini aldıktan sonra hemen hemen sabaha kadar tartıştık. Daha sonra ayağa kalkarak ceketlerinin önünü iliklediler. Kuran-ı Kerim’i ellerine alıp Fatiha Suresi’nin Türkçe tercümesini açıp halka okuyormuş gibi ağır ağır okudular. Bu haeketleriyle bizlerin halka nasıl hitap etmemiz gerektiğini göstermek istiyorlardı.
Sonra Atatürk: ‘Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız. İncil’de Aramca yazılmış ama sonradan bütün dillere tercüme edilmiştir. Bir İngiliz İncilini İngilizce, bir Alman İncilini Almanca okur. Herkes okunan mukabelelerin manasını anlarsa dinine daha çok bağlanır” dediler.
Sonra yanındakilere: ‘Gazetelere haber verin, yarın camilerde okunacak surelerin Türkçe tercümesi de okunacaktır’ emrini verdiler.”
Atatürk, bu hafızlarla 1932 Ramazan ayında sıkça toplantılar yapmıştır: Camilerde Kuran okuyacak hafızlarla bizzat ilgilenmiş, hatta defalarca hafızlara Kuran’ın nasıl okunacağını göstermiştir.
Sadettin Kaynak anlatıyor:
“Dolmabahçe Sarayı’nda büyük muayede salonunda saz takımı toplanmıştı. Atatürk bir imtihan ve tecrübe yapmaya hazırlanmış görünüyordu. Elinde Cemil Said’in Türkçe Kuran-ı Kerim’i vardı. Evvela Hafız Kemal’e verdi okuttu, fakat beğenmedi. ‘Ver bana, ben okuyacağım’ dedi.
Hakikaten okudu, ama hala gözümün önündedir, askeri kumanda eder, emir verir gibi bir ahenk ve tavırla okudu.”
Atatürk’ün Oruç Araştırmaları
Atatürk her konuyla olduğu gibi din konusuyla da “bilimsel” gözle ilgilenmiştir. Atatürk’ün dünyadaki diğer devrimcilerden en temel farklarından biri dini “akıl dışı” diye dışlamaması ve din üzerine de kafa yormasıdır.
Atatürk bir taraftan Ramazan aylarındaki manevi havayı solurken diğer taraftan oruç ibadetini anlamaya çalışmıştır. Okuduğu bazı kitaplarda “oruçla ilgili” bazı bölümlerin altını çizip, bazı notlar alması onun “orucu anlama” çabasının bir yansımasıdır.
Atatürk, Leon Caeteni‘nin “İslam Tarihi” adlı eserini okurken orucun anlatıldığı bazı satırların altını çizmiş, ve sayfa kenarlarına bazı özel işaretler koymuştur.
Örneğin, Hz. Muhammed’in, nefsine hakim olamadığı için hadım olmak isteyen İbn-i Mazun’a onay vermemesi; “nefsine hakim olmak istiyorsa oruç tutmasını” söylemesi, Atatürk’ün dikkatini çekmiştir:
“Peygamber onay göstermedi. Heveslerini yatıştırması için oruç tutmasını tavsiye etti.”
Atatürk, önemli gördüğü bu satırın altını boydan boya çizmiştir.
Atatürk, aynı kitapta ‘Ramazan bayramının ortaya çıkışını” anlatan bölümle de ilgilenmiştir.
“O sene (Hz) Muhammed taraftarlarına fitre zekatı vergisinin ödenmesini emretti. Bundan bir iki gün önce Müslümanlara bir konuşma yaptığı rivayet olunuyor. Ramazan ayı sonunda (Hz) Muhammed bütün ashabı ile birlikte şehirden çıkarak musallaya gitti. Salatül-iyd (bayram namazı) denilen namazı orada kıldı. Orucun bitimi bu namaz ile kutlanmış oluyordu. İlk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi…”
Önemli bularak bu satırların altını çizen Atatürk, ayrıca, “ilk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi” cümlesinin başına iki adet “X” işareti ve “Dikkat” anlamında bir “D” harfi koymuştur.
Bütün bu yazılanları okudum. Bana göre geçmişi günümüz kafasıyla değerlendirmeye kalkışmak çok sağlıklı değil. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, hataları ve sevaplarıyla, bize aittir. Her şeyi din temelli görmeye kalkışmak, nedenleri cumhuriyet kurucusunun üzerine yıkmak bilimsel bir görüşten uzaktır. Her şeyden önce dinsiz dediğiniz ya da İslâm karşıtı olarak düşündüğünüz Atatürk yönetimde sadece 15 yıl kalmıştır. Eminim etrafından dört dörtlük Müslüman ve eğitimli sivil ve askeri yöneticiler de vardı. İsteselerdi, o dönemde yapılmayacak bir iş değil, bir yemekli toplantı sırasında bellerinden silahı çıkarıp tek kurşunla bu işi bitirebilirlerdi fakat yapmadılar. Şimdi burada karşıma saçma sapan masondu büyü kullandı gibi bir gerekçe ile çıkmayın. 1938 yılında öldüğü zaman hemen arkadaşından üç ciltlik tarih kitabı okulların müfredatından kaldırılmıştır ki çoğu İslamcı kitabın içinde Hz. Muhammed’e hakaret olduğunu söyler ve yazar. Çoğumuz kitabın kaldırılma sebebi olarak bunu görebilir ama gerçekte Amerika tarafından yapılan bir müdahaledir, ayrıntıları internet üzerinde yapacağınız araştırmalarla bulabilirsiniz. Hadi bunu bir kenara bırakalım, Atatürk’ün tarih tezleri Türklerin kökeninin Mu kıtasına gittiğini iddia eder; bunun da bilimsel açıdan tutarlı bir yanı yoktur. 1938’e dönelim. Atatürk öldükten sonra geride kalanlar, hadi diyelim ki bunların çoğu sabateist ve mason olsun. E be kardeşim, Ankara’da hiç mi aklı başında Müslüman evladı yoktu? Demek ki yokmuş ki uzun süre Atatürk’ün putlaştırılması devam etti. Her seferinde ülkenin başına gelenleri dönmelere, masonlara ya da birçok gizli örgüte bağlayacağınıza ülkenin ekonomik durumuna, halkın durumuna bakmanız gerekmez mi? 1. Dünya Savaşı’nda binlerce askerini kaybeden, İstiklâl Savaşî’nda -ki bazı İslamcı entelektüel böyle bir savaşın olmadığını iddia eder, bir o kadar daha insanını kaybeden bir ülkenin içinde sağ kalan bir grup farklı düşünce sistemlerine sahip insanlardan ne bekliyordunuz? 15 yıl iktidarda kalan bir isme topu atıp bütün cumhuriyet tarihini çöpe atmak çok da mantıklı değil. Devrimlere gelince… Devrimlerin gerçekleştiği dönemde ülkenin ekonomisine bakın. Dibe giden bir ekonomi var, iktidarlar böyle dönemlerde başka politikalarla insanlarını yönetir. Harf inkılabı Osmanlı döneminde düşünülen ve gerçekleştirilmesine de İstanbul’da başlanmış ama resmiyete dökülmemiş bir düşüncedir. Bu konuda yazılmış kitapları okuyun. Öyle bir gece cahil olduk saçmalıklarını da bir kenara bırakalım. Okuma yazma oranı çok ama çok düşük. Dönemin bütün Osmanlı zamanından kalma entelektüelleri çift alfabe bilir ve bunları kullanırlar. Bana göre her iki alfabe de bir süre eş zamanlı kullanılsa idi daha iyi olurdu. Sırf bu yüzden cumhuriyete tü kaka diyemeyiz. İstiklal mahkemelerine gelince. Bu mahkemelerin hiçbir şekilde savunulacak tarafı yoktur ancak o dönemde sadece Müslümanlar değil, gayrimüslimler de içeri tıkılmıştır. Şimdi onlardan kimseyi asmadılar, göstermelik bir tutukluluk hali şeklinde bir mantıkla da karşı görüş geliştirmeyin. Her zaman dediğim gibi o dönemin dinamikleri çok farklı ve bugünkü kafamızla algılamamız sağlıklı değil. İkinci İstiklal Mahkemeleri dönemini araştırdığım için burada size uzun uzun yazamayacağım ama eğer bir komplo teorisi arıyorsanız İstiklal Mahkemeleri buna çok uygundur. Asılanlardan İskilipli Atıf Efendi eğer günümüzde yaşamış olsa idi başta tasavvuf ehli tarafından topa konur, aforoz edilirdi. İskilipli Atıf’ın asılması bu açıdan incelenmeli ve yorumlanmalıdır.
Dünya bugün teknolojide inanılmaz bir hızla ilerliyor; biz hâlâ Atatürk dinsiz miydi, imansız mıydı gibi tuhaf bir sorunun etrafında dönüp duruyoruz. Bunları bir kenara bırakmanın zamanı geldi. En azından Atatürk’ün iyi bir Müslüman olduğu bilinen annesine biraz hürmet gösterin. Onu tarihte yerinde inceleyin derim ben.
Arkadaslar bu ulke zamaninda imparatorluktu ve bu imparatorluk allah inanciyla kurani kerim inanciyla bunlarin arkasinda durularak kuruldu ve cokta basarilara imza atti. Yani ataturkun bu yaptigi hani bazi arkadaslara gore ilericilikmis ya osmanlidan kalan seyleri kapatmasi bazi seyleri kaldirmasi vs.. bunlar gericilik belirten seylermis ataturk bati goruslu oldugu icin bunlari yapmis ya hani .. İste size tek cevabim ustadin lafiyla olur o zaman ve bu laftantan bence anlamasi gerekenler cok iyi anlar diye dusunuyorum umarim da mesajim gerekli yerlere gitmistir..
‘Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici! Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?..’
araştırmalarını neden atatürk üstüne yapıyorsun?başka konu mu kalmadı.akp propogandası yapıp duruyorsun.tv programında paralel lafı azından düşmüyor.bak bakalım tayyibe cumhurbaşkanı olduğu zamandan bu yana kaç kişiye dava açmış..kendine toz kondurmuyor..sende öyle..ama atatürke gelince ver yansın..bende sizi araştırmacı sanırdım..maşaymışsınız..yalakalık yapmadan adam gibi ilim bilim üstüne işler yap..
Düzeltme:ilk gönderdiğim metinin yerine ilkini silerseniz sevinirim.
Kemal Metin Bey,
Size aşağıdaki kaynakları da okumanızı tavsiye ederim hepimiz aynı rahleyi tedristen eğitimden geçtik ilkokul ortaokul lise üniversite önerimde örneğin bir Şahbaba Murat Bardakçı, Prof. Afet İnan Medeni Bilgiler kitabı Atatürkün elyazmaları, İstiklal Harbinin Esasları (Kazım Karabekir), Nutuğa cevap veriyorum Kazım Karabekir,Paşaların kavgası Prof.Faruk Özerengin, Kazım karabekir anlatıyor(UĞUR MUMCU) Dr.Rıza Nur “Hayat ve Hatıratım”, Avni paşa anlatıyor “atatürkün samsuna gönderilişinde kendi imzalı kuran üzerine yemin ettiği belge”
En başta Hilafeti yıkarak islam alemini başsız bıraktın bu gün niye VATİKAN var? Papanın tek açıklamasıyla tüm avrupa nerdeyese Ermeni soykırımını tanıdı. Adamlar tek saf olmuş biz ise darmadağın. Asıl gaye Osmanlıyı kendi içinde ırklara bölüp bütünlüğü bozmak ve “BÖL PARÇALA YOK ET” ile parçalamak ve petroldü onlara bu yetti mi yetmedi şimdi de Türkiyeyi Kürt Türk olarak çatıştırmaya çalışıyor Buna mukabil Cumhuriyet olmak veya kurmak büyük hadise değil önemli olan doğru yönetilmek ona bakarsan Azerbaycan 1918 de Cumhuriyet olmuştu bizden önce yani. Ayrıca bugün Avrupada andorra
belçika, danimarka, liechtenstein, lüksemburg
monaco, hollanda, norveç, ispanya, isveç,İngiltere,
vatikan krallıkla yönetiliyor. Demek ki Krallık gelişmeye engel değilmiş. Esasen Sizlerin zafer zannettiği Lozan aslında 4.700.000 km2 den 780.000 km ye düştüğün Osmanlının tasfiyesidir. Bugün PKKnın yaptığı ile ki arkasında Ermeniler Var 1918 de de Ermeniler vardı. Artık İngiliz ABD ALMAN Fransız İsrail doğrudan savaşta yok icat ettikleri EL kaide IŞID PKK PYD var kendileri arka planda MIsır,Libya,Irak,Suriye, Afganistan düşmüş sıra bizde neymiş demek ki YURTTA SULH CİHANDA sulh hikayeymiş böyle birşey olamazda başımızı kuma gömdük etrafda olan biten bizi enterese etmez öyle mi? Şimdi bir ingiliz gelse idi yıl 1923 bu kadar format atabilir dilini yazı dilini değiştiriyorsun dünyada hangi ülke var yazısını değiştirmiş İngiltere 1300 yıldır aynı yazıyı kullanıyor. Çİn japonya Rusya 1000 yılı aşkın aynı yazıyı kullanıyor. bir istisna İsrail Latinceden İbrabiceye geçmiştir.Medeni kanunu İsviçreden al Ceza hukuku İtalya Laiklik Fransız bunlar LOzan anlaşmasında dayatılmıştır. Madde 17 “Türkiye Mısır ve Sudan daki haklarından vazgeçmiştir.” Madde 22 “Türkiye Libyadaki haklarından vazgeçmiştir.”,
Batı trakya ve 12 adaları vermiştir. Osmanlını 82 milyonlıuk borcunu üstlenip Yunanlının tazminatını siliyorsun. Kıbrısı veriyorsun Madde 20-21 birde oradaki vatandaşlar ingiliz tebasını kazanır diyorsun bu nasıl birşey kardeşim?
İşte;Madde 20- Türkiye, Britanya Hükûmeti tarafından Kıbrıs?ın 5 teşrinisâni 1914?de (5 Kasım 1914) ilân olunan ilhakını tanıdığını beyan eder (açıklar).
Madde 21- 5 teşrinisâni 1914 tarihinde Kıbrıs adasında mütemekkin olan (ikamet eden) Türk tebaası kanun-u mahallînin (yerel kanunların) tayin ettiği şerait (şartlar) dairesinde İngiltere tabiiyetini (vatandaşlığını) iktisap (kazanacak) ve bu yüzden Türk tabiiyetini zayi edeceklerdir (kaybedeceklerdir). Maahaza (bununla beraber) işbu Muahedenamenin (anlaşmanın) mevkii mer?iyete vaz?ından (yürürlüğe koyacak makama bildirilmesinden) itibaren iki senelik bir müddet zarfında Türk tabiiyetini ihtiyar edebileceklerdir (seçebileceklerdir); bu takdirde hakk-ı hıyârlarını (serbestlik haklarını) istimal ettikleri (kullanmaya başladıkları) tarihi takip eden on iki ay zarfında Kıbrıs adasını terk etmeğe mecbur olacaklardır.
Yani Kıbrısı yok ettin Türk nüfusu azaltıyorsun.İlaveten Musul ve Kerkük elinden gidiyor şu an Musul Kerkük senin olsa borcun yok. Musulu 500 bin Sterline sattılar. Lafa geldi mi Süleymaniyenin yeri niye değişti bunları bir düşün sorgula
Lozan için Hilafetin kaldırılması beklenmiştir. Bunlar tesadüf mü
Biz 23 Ağustos 1923 günü Meclis’ten geçirmiştik Lozan’ı ama 3. aşamaya, yani devlet başkanının onaylaması noktasına hilafetin kaldırılmasından sonra gelebilmiştik. Bir başka deyişle Mustafa Kemal Paşa Lozan’ı, hilafetin kaldırılmasından 28 gün sonra onaylamıştı.
Yani bir tür satranç oynandığından emin olabilirsiniz. Önce Yunanistan onaylasın, sonra hilafeti kaldıralım, ardından biz onaylayalım, sonra da İtilaf devletleri…
Nitekim Yunanlılar bizden daha atik davranmışlar ve 11 Şubat 1924’te meclislerinde onaylamışlardı Lozan’ı. İtilaf devletleri başkanlarının ne zaman onayladıklarını biliyor musun? 6 Ağustos 1924 tarihinde.
Peki neyi beklemişlerdi bunca süre?
Ayrıca Sevr anlaşması hiçbir zaman imzalanmamıştır. yazdıkların yanlış sevr Bir projedir. Nitekim Nutukta da sevrin proje olduğundan bahseder bir anlaşmanın geçerli olması için içi hukukta da uluslararası hukuta da Meclisin onayı gerekir ki Vahdettin İstanbulMeclisini fesh etmiştir. Sonrasında devlet başkanını onayı gerekir. Ve resmi gazetede yayınlanıp yürülüğe girer. Nitekim Lozan böyle olmuştur. !.Meclis itiraz etmişmisaki milli sınırları ihlal edildiği için Atatürk tarafından kapatılmıştır. 2.Meclis onaylamıştır. Sonra Cumhurbaşkanı Atatürk imzalamış ve yürürlüğe girmiştir. ve nutukta Sevr gib bir kaç teklif daha olduğundan bahseder.Olay budur.
Hilafeti yıkıp tekkeler medreseler kapatılınca tabiki bir kurum gerekliydi haliyefi gönderiyorsun. O yüzden diyanet işleri kuruldu. Ancak diyanet işleri başkanı halife değildir.
Halife tüm islam aleminin başıdır. Şu an islam alemminin çektikleri Lozan anlaşması ile tasfiye edilen Osmanlı nın sonuçlarıdır. İngilizler Bölgeyi ırklara bölmüş Türkiye ırak libya mısır suriye vs. Şimdide Türk kürt arap sünn,şii leri çatıştırmaktadır.
Lord Curzon, Lozan Antlaşmasının imzalanması ve Türklere özgürlüklerinin verilmesinin eleştirilmesi üzerine, İngiltere Avam Kamarasında yaptığı konuşmada, “İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz…” (Büyük Doğu, 29. sayı, “Lozan’ın İçyüzü” makalesine atfen Emirdağ Lahikası, 1997, s. 277-78) şeklinde ifadeler kullandığına işaret edilmektedir.
Diğer mevzu kuran tercümesi Çeviri yapılabilir karşı değilim ancak unutmaki Kuranı kerim Allah kelamıdır. Orijinali bilinmelidir Cat steavens kuranı şimdi ingilizce mi okuyor anlamlar düşer Mehmet Kırkıncı hocanın açıklamasını aktarayım öğrencilerinine verdiği cevap;
“Geliniz Kur’an’ın tercümesinin imkânsız olduğunun ispatına “Besmele”den başlayalım. Peki söyler misiniz Besmelenin tercümesi nedir?” dedim.“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” dediler. “Fakat bu tercüme olmadı çünkü Rahman, Rahim ve Allah isimleri Arapça’dır. Halbuki biz bunların Türkçesini arıyoruz.” dedim.“”Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla” diye tercüme etsek tamamen Türkçe olmuyor mu?” diye sordular.
“Evet Türkçe oluyor, ancak o zamanda tercüme olmuyor. Çünkü buradaki Rahman ve Rahim kelimelerinin karşılığı bunlar değildir. Rahman, bütün rızka muhtaç olan canlılara rızk veren: Rahîm ise Cenab-ı Hakk’ın ahirette müminleri lütfuyla Cennete, kâfirleri de adaletiyle Cehenneme koymasıdır. Kaldı ki, bunlar Allah’ın isimlerindendir: isimler ise tercüme edilmezler. Mesela Abdullah’ı Allah’ın kulu diye tercüme edemezsin.
Elmalılı Hamdi Efendi,
Besmeleyi “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” diye tercüme ettiğimizde Besmelede geçen üç ismin sıralarının değişmiş olacağına dikkati çekiyor. Gerçek sırası Allah, Rahman, Rahim iken tercümesinde bu sıra Rahman, Rahim, Allah şekline dönüşüyor.
Daha sonra Elmalılı Hamdi Efendi’nin “Hak Dini Kur’an Dili” adlı eserinden şu kısmı okuduk:
“inne enzelnahu kur’anen arabiyyen” Hakikaten biz Onu Arabî bir Kur’an olarak inzal eyledik.” yani “Yalnız manâsı değil Arabî olan nazm ile birlikte okunması için indirdik.” Bundan anlaşılır ki, Kur’an’ın manâsı iyi anlaşılmak ve mazmunu ve meâli teakkul ve tedebbür olunmak (düşünülmesi ve tefekkür edilmesi) matlub-u ilâhîdir. Ve binaenaleyh Arabî bilmesi mümkün olmayanlara kendi lisanlarıyla mümkün olduğu kadar beyan olunması da zaruridir. Fakat Kur’an tercümelerinin Kur’an olmasına imkan ve ihtimal yoktur. Çünkü Kur’an Arabî’dir. Ancak Arabî olarak inzal buyurulmuştur. Bunun içindir ki, Kur’an tercümelerine Kur’an tesmiye edilmesi, meselâ Farisi Kur’an, Türkçe Kur’an denilmesi “inne enzelnahu kur’anen arabiyyen” nassınca küfür olacağını ulema, ihtar ederler.”
Asıl sorun Hilafeti kaldırıyorsun Kuranı Türkçeye çeviriyorsun ezanı keza arapça okunmasını yasaklıyorsun. Ne hakkın var? İnsanları tutukluyorsun. Örnekler vereyim ;
Kuran ve Ezan’ın yasaklanması – 2
“M. Kemal Atatürk’ün kurduğu ülkede dinimizi yaşayabiliyoruz” diyenlere kapak olsun. (Kur’an okutmak bile yasaktı)***
4 Ocak 1932 tarihinde yayınlanan bir talimatnamede; Harf Devrimi Kanunu’na aykırı olarak Arap harfleriyle eğitim yapmak için gizli veya aleni dershane açanların ve bu dershanelerde eğitim verenlerin, Türk Ceza Kanunu’nun 526’ıncı maddesi gereğince üç aya kadar hafif hapis veya 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiş.[1]
1 Kasım 1935 ve 30 Kasım 1936 tarihleri arasında çeşitli illerde 35 kişi gizli bir surette Arap harfleri ile tedrisat (öğretim) yapmak suçundan yakalanıp adliyeye sevk edilmişlerdir.[2]
1937 yılında Gaziantep’te 50 yaşlarındaki bir kadının kendi evinde gizlice eski usül Arap harfleri ile çocuk okuttuğu haber alınmış ve suçüstü (!) yakalanarak, aramada ele geçen kitaplarla birlikte mevcuden mahkemeye sevk edilmiştir.
Ele geçen ve M. Kemal’in döneminde “suç” teşkil eden kitaplar ve bazı eşyalar ise şunlardır:
3 adet Mevlüt, 5 Tebareke Cüz’ü, 25 Amme Cüz’ü*, 1 Kadesemiallah, 7 Kur’an-ı Kerim, 10 Elif Cüz’ü, 2 Minder, 1 sıra, 1 sopa.[3]
Benzer şekilde, Arapça namaz sûresi okutmak veya Arapça tedrisatta (öğretimde) bulunmak suçundan 1938 yılı içerisinde; Çankırı’da bir şahıs[4], Kastamonu’da bir kadın,[5] Isparta’da muhtelif şahıslar,[6] Bursa’da bir şahıs,[7] Rize’de,[8] Erzurum’da[9] ve Çorum’da[10] bazı şahıslar hakkında işlem yapılmıştır.
Kayseri’de Bedestan Camii’nde 16 yaş üstü gençlere hafızlık dersi veren Nurioğlu Mehmet, Arap harfli kitapları kullandığı gerekçesiyle tutuklanarak mahkemeye sevk edilmiştir.[11]
Teyyare Ş ehitlerini anma merasimi sırasında Posof Kaymakamı’nın Arapça dua ettirilmesine müsaade etmesi üzerine söz konusu kaymakam bu hareketinden dolayı uyarılmıştır.[12]
1936’da kahvehanelerde radyodan Kur’an dinlenmesi bile yasaklanmıştır.[13]
*Amme Cüz’ü: Namaz Sureleri denilen kısa Sureleri içinde bulunduran Kur’an-ı Kerim’in son 20 sayfasına verilen isimdir.
Asıl filmin koptuğu yer.
1. Ayete Haşa safsata diyorsun (Kaynak Prof.Afet İnan “Medeni Bilgiler”
2.Haşa Kurana “Gökten indiği zannedilen kitaplar” ifadesini kullanıyorsun
al sana video kendi sesinden;
https://www.youtube.com/watch?v=lZ-KajhkqMU
**********
KAYNAKLAR:
[1] Halim Alyot, Türkiye’de Zabıta, Tarihi Gelişim ve Bugünkü Durum, Kanaat Basımevi, Ankara, 1947, sayfa 937.
[2] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Ankara, Dosya. 13217–11, Kardeks 1964; Dâhiliye Vekâletinin (Içişleri Bakanlığının) Maarif Vekâletine (Eğitim Bakanlığına) yazdığı 12.1.1937 tarih ve 368 sayılı yazı.
[3] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–3, Kardeks 596; Gaziantep Valiliğinin Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) yazdığı 31.12.1937 tarih ve 1481 sayılı yazı.
din elden gitmedi, bu ülke hala müslüman, ama atatürke hakaret ederken sunu bir düşünün, savaş dehası üstün komutanlıgı ve ileri görüşlülüğü ile bu millet ve cumhuriyet hala ayakta mı ? ayakta…. size giren cıkan varsa savastıgımız 7 düvelin tohumlarından birisiniz demektir… hadi selametle..!