Işık hızı…
Kâinatımızdaki tek sabit değer.
Buna RÖLATİVİTE deniyor. Yani her şey ışığa göre, her şey izafi…
Bugünlerde siyasette çok hareketli, ışık hızına ulaşan gelişmeler yaşanıyor. Öyle ki inanmakta zorlanıyoruz. Baksanıza PKK Mayıs ayında çekiliyor. Hem de kavgasız ve gürültüsüz. Çok acayip değil mi?
Hareketli bir cisim ışık hızına ulaşınca neler olur biliyor musunuz?
Neler olmuyor ki:
Öncelikle uzunluk diye bir şey kalmıyor ortada. Hareket yönü doğrultusunda gittikçe kısalan uzunluk, ışık hızına ulaşan cismi sadece bir nokta haline getiriyor. İkinci olarak ışık hızına yaklaştıkça zaman kısalıyor, Işık hızına ulaştığınızda ise zaman tamamen duruyor. İçeridekilerle onları dışarıdan gözlemleyenler arasında müthiş bir zaman farkı oluşuyor. Barış sürecinin ışık hızında seyrediyor olması da, ülkemiz siyasetinde içeridekilerle onları dışarıdan gözlemleyenleri böyle bir zaman perdesiyle ayırıyor. Dışarıdakiler içeride olup biteni görememekten şikâyetçiler. İçeridekiler içinse her şey ışık hızında olduğu için mutlu son çoktan gerçekleşmiş gibi görünüyor. Farklı dünyaların aynı anda yaşanıyor olmasına şaşmamak gerekir. Çünkü içeridekiler geleceğe ulaşmak üzere hareket eden zaman yolcuları gibi hedefe kilitlenmiş gidiyorlar.
Tarih bu zaman yolcularının izleriyle dolu. Ben de yıllardır ışık hızıyla geleceğe ulaşıp oraları incelemiş olan Osmanlı alimlerinin gizemlerini anlamaya çalışıyorum. Şimdi olan biteni tam 200 yıl önce kayıt altına almış olan bu zaman yolcuları, yakın geleceğimizde Kuzey Irak konusuna çok önem vermişler. Öyle ki geleceğin anahtarı gözüyle bakmışlar bu gelişmeye ve işte bu gün;
PKK çekiliyor!…
Hem de kavgasız gürültüsüz. Ne acayip değil mi?
Yıllardır bu günlerde olabilecekleri anlayıp, anlatmaya çalışıyorum ve her seferinde aman tek bir noktaya dikkat edelim, onu atlamayalım diyorum. Hayati öneme sahip olan şeyi, Cumhuriyetimizi kuranlar “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” olarak sloganlaştırmışlar diye hep bahsediyorum. Öyleyse şimdi yapılan buysa önce ben alkışlamalıyım. İslamiyet’in arzusu da savaş için değil, barış için çalışılmasıdır. Bunu başarabilenler doğrudan cennete konuk olarak kabul edilirler.
Kuzey Irak’ta yaşananların, savaşmadan barışçıl görüşmeler yoluyla gerçekleştirileceğinin 200 yıl önceki bir şiirde tarihleriyle anlatıldığını, bundan tam dört yıl önce söylediğimi hatırladım. Ayrıca kitaplarımın ana konusu Kuzey Irak ile Türkiye’nin bütünleşmesi üzerinedir. Bunu da hatırlıyorum.
Herkesin savaştan başka çözüm geremediği 2009 senesinden bu yılbaşına kadar kimseyi söylediklerime inandıramıyordum. Peki ben bunları nereden biliyordum? Geleceği görebildiğim özel bir yeteneğim mi var? Elbette ki hayır, bütün bunları gizemli Osmanlıların yazılarını okuduğum için biliyorum. Bu kişiler, yani ışık hızını aşan ve bu yolculukları sırasında, bizim yaşadığımız yıllara uğrayanlar ne olup bittiğine bakmışlar, her şeyi incelemişler, sonra yine kendi yaşadıkları yıllara dönerek öğrendiklerini bir bir yazmışlar. Sonra o mektupları bize ulaşması için zaman postanesine teslim etmişler.
Söylenenlerden benim anladığım şudur:
1434 hicri senesinden itibaren Kuzey Irak ile Türkiye birleşme eğilimine girecektir. Bu iş 1437 yılında yapılacak olan anayasa oylamasıyla kesinleşecek. Bundan önce veya bu sırada Kuzey Irak’ta yapılacak olan Türkiye’ye katılma referandumuyla uluslararası resmiyet kazanacaktır.
Bütün yaşananların Kuzey Irak’ın ülkemize bağlanması hedefine uygun olarak ilerletilmekte olduğunu görmemek için kör olmak bile yetmez, akılsız olmak gerekir. PKK bunun için çekiliyor ve PKK’nın Kuzey Irak’a ayak bağı olması istenmiyor artık.
Bir taraftan seviniyorum. Çünkü barış gerçekten ufukta göründü. Bir taraftan da bu Kuzey Irak işinin sonu nereye varır diye hala endişeliyi m. Yurtta sulh oluyor diye seviniyorum. Cihanda sulha hizmet eder mi diye düşünüyorum. Yoksa yeni bir cihanda kargaşanın tohumlarını kendi ellerimizle mi atıyoruz?
PKK’nın çekilişin ardından Suriye’ye geçip, Esed’e karşı Kuzey Suriye’deki Kürtlerle birlikte yeni bir bölge oluşturabilmek için aniden Türkiye ile barış masasına oturduğu veya oturtulduğu söyleniyor. Eğer bu söylenti doğruysa 5-6 sene sonra bu kez Kuzey Irak’a ek olarak bir de Kuzey Suriye fenomeniyle karşılaşacağız demektir. Ekilen tohumların da harmanını herhalde ekenler yapar öyle değil mi? Eh APO’da ışık hızıyla kahraman AKTİVİST bir lider olarak yıllar sonra Kuzey Suriye’de hal yoluna girince bir U dönüşüyle “Güneydoğu Anadolu da üçüncü özerk bölge olsun, hedefimiz budur” derse ne anlamı kalır bizim SULH sevincimizin ve hararetli alkışlarımızın?
Suriye’deki kargaşanın sonunda ise aynen Kuzey Irak’ın Türkiye ile birlikteliği gibi bir yakınlaşma olabileceğini yine kitaplarıma yazmıştım. Bu kez Lübnan ile Suriye birleşerek Türkiye’nin himayesini talep ediyorlar. Bu işin 2020 yılından sonra gerçekleşmesinin mümkün olduğunu hep söylüyorum. İşte bu sebeple en azından 2020 yılına kadar Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’yi Kürtlerle bölme provası yapılabilmesinin mümkün olamayacağını düşünüyorum. Ama bu tarihe kadar olmamışsa hiç hesaplanmamış planlanmamış diyemeyiz. Uygun zaman belki de 2050’dir ya da 2060 veya sonrasıdır. Devletler için bu uzun süreler bir yıl gibidir. Tohumu bu bahar atarsınız, ürünü seneye alırsınız.
Barzani’ye bol bol küfürlerin gazete sayfalarından açıkça yapıldığı günlerde söylediklerimi biraz değiştirerek bu yazımı tamamlamış oldum. O günlerde inandırıcı olmadığı için söylediklerim önemsenmiyordu. Bu kez de söylediğin şeyleri mahalledeki herkes biliyor diyorlar. Anlaşılan yine ciddiye almayacağım KADER böyle bir şey işte. Ama gelecekten gelen haberler bitmiyor. Zaman postanesine her gün uğruyorum. Ara ara yeni haberler alıyorum.
İnşallah bu BARIŞ SÜRECİ gelecekte ortaya çıkması planlanan önemli bir parçalanmanın tohumu değildir. Çünkü artık yoğurdu üflemek zorundayız. Her şeye rağmen Barış’a karşı çıkamayız. Çünkü bizler hem vatansever hem de Müslümanlarız. Biz barış insanlarıyız. Endişelerimizi söyleriz ve evrene barış hakim olsun isteriz. Sanırım yüksek sesle söyleyip duyurmamız gereken şey “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” olmalıdır.
Çekinmeyin siz de söyleyin!…
Serhat Ahmet Tan
gün yüzüne çıkmamış kaynakları araştırıp bizlere bildirdiğiniz için teşşekür ederiz. değerli çalışmalarınız sayesinde bizde birşeyler biliyoruz diyebiliyoruz. bu muhteşem kaynakların isimlerinide bizlere bildirirseniz memnun mesrur oluruz.
serhat bey habertürkte gördüm sizi geçen yıl ve bütün kitaplarınızı aldım sizide medyada gördükçe takip ediyorum.acaba bendemi gariplik var.neden benim gibi bakamıyorsunuz olaylara hayretler içindeyim. pkknın kuzey ıraka ayak bağı olmasını istemeyen güçler niye bizim selametimizi istesinler yahu.bi çıkarları olmasa çanak tutmazlar bu olaylara.türkiye senelerdir bu illetle uğraşıyo ve ne hikmetse koca devletin gücü yetmiyo bitirmeye bu kısımda çok manidardır neyse;ama birden ne oluyosa yok pkk çekiliyo yok barş oldu falan falan. ya ne barışı nerdeydi savaş biz niye göremiyoruz bu savaşı. iki çapulcunun dış güçlerden destek alarak kurduğu bi terör örgütüdür neticede bu pkk denen piyon.şimdi bizimm gibi aklı selim olması gereken, hele bide okuyan tayfaya sesleneyim işte bu kesimler daha iyi görmeli bu oyunu. çekilen grup elbette geride gelebilir bide nereye çekiliyo kim neden himaye ediyo işte bunları düşünmemiz lazımken biz naapıyoruz zafer nidaları atıyoruz neymiş efendim barış olmuş.iyi gözümüz aydın..madem oluyomuş bu barış daha önce niye hiç adı bile geçmiyodu. bence pis bi oyunun içnde osmanlıdan kalan ve dünyada stratejik konumu önem taşıyan tek toprak parçasınıda kaybetmek üzereyiz.zaman alacak bunlar ama bu hesabı yapanlar bu büyük sabrıda gösteriyolar.Rabbim oyunların başlarına bozar inşallah..
peki size soruyorum bu bahsettiğiniz pkk bizimle birleşti ve federasyon oluşturdu,sonrasında biz sizden ayrılmak istiyoruz derse (Hatay gibi) nasıl bir cevap vereceğiz. Savaşarak aldığımız toprakları savaşmadan kaybedeceğiz. Ben sizi Büyük israil hedeflerinde çalışan bir provakatör olarak görüyorum bunu kitaplarınıza bakıp anlamamak zaten bir ahmaklık olur.
geçmişte konu hakkında verdiğiniz bilgilerle ilgili bir kaynak verirmisiniz
serhat bey kitaplarınızı kısmen okudum referandumun 2015 te olmasının delili nedir ve hangi kitabınızda acil yazabilirmisiniz 2012 ile kuzey ırakla yakınlaşmamız zaten başladı bu refarandumlamı neticelenecek herhalde bu olay istanbulun başkent olmasıylada alakalı görüyorsunuz
Sizin Hızır A.s hakkındaki düşüncelerinizi dinlemiştim… ışık hızını aşarak zamanda yolculuk yapıp geleceği daha iyi yapmaya çalıştığını anlatmıştınız. Kuran-ı Kerim de hızır hakkında olan ayetlere dayanarak bu düşüncede olduğunuzu söylediniz.
Ama Hızır hakkındaki bu ayetlerde veya anlatılan hikayelerde Hızırın geleceği düzeltmek için illada zamanda yolculuk yapmasına NE GEREK VAR ? Allah ona gaybı bildirmiş olamaz mı ?
” Gaybı yalnızca Allah bilir birde Allahın bildirdikleri ” Öyle değil mi ?
yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.
geçenlerde flash tv de yaptığınız programa bir çok yerden
denedim ulaşamadım. programı izlemek istiyorum
birde ydp -suriye -türkiye için yeni gelişmeleri değerlendirirseniz.
merakla bekliyorum
Sayın serhat ahmet tan’ın ışık hızı tanımı biliyoruz yalınız serhat beyin bu tanıma ek bir çalışmasının olmadığını görüyorum oysa zamanda yolculuk yapıla bilmesi için saniyede 300 bin km hızı aşmak yanlış bir düşünce olurki buna kehf süresi gayet açık bir şekilde açıklık getirmektedir burda önemli olan kehf süresini doğru bir şekilde anlayabilmek
bir günün zamanının tamamı bir saniyenin 10’da 1’nin içinde yaşanıyorsa, yazılıyorsa
saniyede 300 bin km hıza ulaşmak hiç bir işe yaramayacaktır.
dolayısıyla bu düşüncede olanlar sonunu göremedikleri bir şey hakkında atıp tutmaktan başka yapabilecekleri bir şey yoktur.