Site icon Anahtar TV

Reyhanlı Saldırıları ve Yeni Düşman İran (?)

11 Mayıs 2013 tarihinde Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde gerçekleştirilen ve en az 49 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı terörist saldırılar, büyük acılara sebep olmakla beraber geride ciddi sorunlar ve gerginlikler bıraktı. Son beş gündür, Türkiye’de ve dünyada, bu konuyla bağlantılı gelişmeleri endişeyle izliyoruz. Suriye’de yaşanan korkunç vahşeti, internete yüklenen videolardan seyrediyoruz ve oranın nasıl da lanetli bir bölge hâline geldiğini görüyor, insanlığımızdan utanıyoruz. İşte bu vahşetten kaçan insanlar, öldürülmekten kaçırılan bebekler, tecavüzden korunmak isteyen kadınlar sınırımıza dayanmış ve Türkiye devleti bunları, büyüklüğün ve erdemliliğin gereği olarak mülteci kamplarına yerleştiriyor. Çok iyi de yapıyor. Ama bir de bakıyorsunuz ki Reyhanlı’da yaşanan patlamaların ardından, insan suretindeki bazı yaratıklar gözü dönmüş şekilde, bize Allah’ın emaneti olan bu mültecilere saldırıyorlar. Sanki patlamanın sorumlusu onlarmış gibi. Demek ki bu durum, birileri tarafından önceden hesap edilmiş ve terör saldırısının sebeplerinden biri buymuş. Bir terör saldırısı gerçekleştikten sonra, yaşanan toplumsal olaylar her ne ise, bilin ki o saldırı, o olaylar yaşansın diye yapılmıştır. Ve o yaşananlar kimin çıkarına hizmet ediyorsa, saldırının ilk şüphelileri de onlardır.

 
Türk hükümeti, saldırının Suriye’nin istihbarat örgütü El Muhaberat’la bağlantılı gruplar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Doğrudur, işin ciddi bir Suriye boyutu vardır. Ama sadece o kadar mıdır?

 
Bir de ne deniyor? “Bu saldırı, Türkiye’yi Suriye’ye çekmek isteyenlerin işidir.” Acaba gerçekten öyle midir? Benim şüphelerim var. Öyle olduğunu varsayalım; o hâlde denmesi gerek ki “bize Suriye’de tuzak kurulmuş, biz onların oyununa gelip de Suriye’ye girmeyelim. Oradaki vahşeti durdurmayalım.” Peki ya böyle düşünmemizi istiyorlarsa? Ya aslında Türkiye’yi Suriye’den uzak tutmak için bu bir gözdağıysa?

 
Suriye’deki iç savaşın mümkün olduğunca uzaması kimin işine gelir? Hemen söyleyelim: Ortadoğu’da mezhep savaşı isteyenlerin… Çünkü bu savaş uzadıkça, işin rengi değişiyor ve çatışma yavaş yavaş mezhep eksenine kaymaya başlayacak. Neticede savaş, Şii gelenekten gelen Nusayri idareciler ve Sünni halk arasında sürüyor. Şii olan İran ve Lübnanlı Şii terör örgütü Hizbullah, Suriye’de Nusayri Esed Rejimini fiilen destekliyor. Sünni muhalifleri destekleyenler ise Türkiye ve birkaç Arap ülkesi. Bunlar ise Sünni. İşte bu sebeple, süre uzadıkça, savaşın doğurduğu nefret ve düşmanlık körüklendikçe, mezhep çatışmalarına kayma yaşanacak. Zaten Reyhanlı saldırısının arkasındaki isimlerden Suriye ajanı Mihrac Ural, saldırılar gerçekleşmeden önce de sosyal medya üzerinden Hatay’daki Alevi’leri (ki Alevilik de bir çeşit Şii gelenektir) örgütleyip, Esed yönetimine destek mitingleri düzenlemişti. (Şimdi de Türkiye bu politikasına devam ederse, Türkiye’de daha çok kan akacak diye tehdit ediyor.) Bölgede saldırı öncesinde ortamı germek için elinden geleni yapmış ve bunda kısmen başarılı da olmuştu. Zaten saldırıların sonrasında yaşananlar da bunu gösteriyor. Geçtiğimiz gün gazeteci Hakan Albayrak, Reyhanlı’daki bazı barbarların, Suriyeli mültecilerin kafalarını taşla ezerek öldürdüklerini söyledi. Bölgeden gelen diğer bilgiler de bunu destekler nitelikteydi. Her ne kadar Hatay valisi bunu yalanlasa da ona inanmak mümkün değil. Bu vahşetin orada gerçekten yaşandığını, validen daha çok güvendiğimiz kişilerden duyuyoruz.

 

Neyse, konuyu fazla dağıtmadan şuraya geleyim: Müslüman ülkeler arasında bir mezhep savaşı bölgede en çok İsrail’in işine gelir diye düşünüyorum. Suriye’nin mümkün olduğunca çok yıpranması da İsrail’in işine gelir. Suriye ile İsrail arasındaki Golan tepeleri krizini ve bunların tarihlerinde yaptıkları savaşları düşünürsek, bu yargıya daha kolay varabiliriz.

 

Ama işin içinde bir de çok ciddi bir İran boyutu var. Türkiye’yi Suriye’den uzak tutmak isteyen bir İran… İsrail olmasa, hiçbir dış politik söylem üretemeyecek olan İran. Bölgede herkesle kavgalı bir İran… Özetle çıkarları İsrail ile örtüşen ve İsrail’e ihtiyaç duyan bir İran… İsrail’in sözde düşmanı… Vahşi bir mezhep rejimi… Sözde İslam devleti, gerçekte ise kendi içindeki muhalif fikirlileri bile acımadan idam eden şeytan devleti…

 
İran, son zamanlarda Türkiye’de birçok istihbarat ve kontrgerilla yapılandırma faaliyeti yürütüyor. Türk istihbaratı ve emniyeti de bunu biliyor. Türkiye’de iç karışıklık çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta yakın zamanda emniyet tarafından yakalanıp sorgulanan ajanlar bile oldu.

 
İran, Çözüm sürecini baltalamak amacıyla PKK’ya, silahlı mücadelesine devam etmesi için her türlü desteği garanti etti (buna ağır silahlar dahil) ama PKK bu teklifi reddetti (tabii o da keyfinden değil, başka şartlar öyle gerektirdiğinden). Bugün Abdülkadir Selvi yazmış; Hatay’ın dört Alevi önderi ve bir dönem Türkiye’nin baş belası ve gelecekte de bela olması kuvvetle muhtemel terörist Hizbullaçı Edip Gümüş’ü (bu Hizbullah’ın Lübnan’daki Hizbullah’la bir alakası yok sadece isimleri aynı) İran’da ağırlamış ve toplantılar yapmış. Niyetleri belli. Burada hem provokatif bir mezhep kavgası hazırlanmaya çalışıldığı ihtimali seziliyor hem de diğer bir korkutucu senaryonun hazırlıkları yapıldığı izlenimi doğuyor. O da şudur: PKK’dan sonra Kürdistan’da (bu terimi Osmanlı’da kullanıldığı anlamıyla telafuz ediyorum) doğacak bir boşluk olacak. İşte o anda, zamanında Jitem tarafından palazlandırılan Hizbullah devreye girecek. İran’ın burada kontrol sahibi olmak istediği anlaşılıyor. İşin içinde İran olmasa bile, bu, her halükarda Türkiye’nin yüzleşeceği, geleceğe yönelik çok ciddi bir güvenlik sorunudur. Önlem alınması şarttır.

 

Türkiye’de iç kargaşa için zemin oluşturmasına çalışıyor. Netice itibari ile anlaşılan, İran’ın Türkiye’ye örtülü bir savaş açtığı ve İsrail ile paralel hareket ettiğidir.

 

Reyhanlı patlamalarının ardında El Muhaberat’ın biraz daha ötesine bakılırsa İsrail ve İran’ı da görmek hiç şaşırtıcı olmayabilir.

 

Bir önceki yazımda da yazmıştım. Bölge yeniden şekillendirilmek isteniyor ve burada kontrol dışı bir Türkiye, başta ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsü olmak üzere hiç bir devlet tarafından istenmiyor. Türkiye başını kaldırıyor, bölgedeki tarihsel misyonunu yeniden üstlenmek niyetinde. Her doğum sancılı olur. Yaşanan bu acıların başlıca sebebi budur. İşte bu yüzden Türkiye yıpratılarak istikrarsızlaştırılmak isteniyor.
 

Hamza Yardımcıoğlu

twitter.com/hyardimcioglu

Exit mobile version