Yazar: 22:55 Analiz, Köşe Yazıları, Manşet Haberler • 4 Yorum

Arap Cinneti

Ortadoğu büyülenmiş…
 
İnsanlar çıldırmış olmalı…
 
Televizyonlar pek göstermiyor. Açın bakın internette neler var!…
 
Bütün bunlar nasıl olabilir? Herkes birbirini boğazlıyor. Kimsenin amacı belli değil.
 
Üstelik hepsi aynı ülkenin evlatları.
 
Müslüman Müslümanı acımasızca katlediyor…
 
Çılgınlık bu!… Arap baharı değil, Arap cinneti!…
 
Sadece katleden değil, katledilen de çılgınca teşvik edip köpürtüyor…
 
Yok, yok. Bütün Mısır özel bir yöntemle büyülenmiş. Ortadoğu’yu birileri büyülemiş.
 
Kim söyleyebilir bu yaygın kör dövüşünün demokrasi ve özgürlük getireceğini?
 
Kim söyleyebilir bu saçma sapan kavgaların ülkeleri zenginleştirip geliştirebileceğini?
 
Sosyal bilimciler, toplum bilimciler ne diyorsunuz? Geniş kitleler hangi etkilerle böylesine büyülenebilirler?
 
Tarihçiler açıklayın olanları!…
 
Matematikçiler kurun denklemleri, bir formül bulun. Olan biteni açıklayın bizlere…
 
Fizikçiler, bütün bunlara maddenin yapısındaki kanunlar mı sebep oluyor?
 
Biyologlar, bütün Ortadoğu’nun gen yapısını bozan bir virüs mü var? Aydınlatın bizleri.
 
Büyü var büyü…
 
Bir virüs buldular ve onunla büyü yaptılar insanlara…
 
Az kalsın bize de bulaşacaktı. Allah korudu da ilk atağında pek etkili olamadı. Yine de vazgeçmiş değil. Usul usul sokulmak istiyor, bir yol arıyor. Bir zayıflık bir açık arıyor. Bu öyle bir virüs ki, öyle öldürücü ki, bir kere işleyince, bir kere nüfuz edince insanlar topluca cinnet geçiriyorlar. Belki de bu virüsü cinlerin şeytanların üretmiş olması ihtimaldir. Belki de bu cinnet cinlerin işlerinden biridir…
 
Geçen gün internetten Mısır’daki görüntüleri izliyordum. Yanımda birkaç kişi vardı. Hepimiz hayret ve şaşkınlık içinde görüntülere odaklanmış, bir cep telefonundan olan biteni izliyorduk. Mısır birbirini boğazlarken görüntü biraz yüksekçe bir yere yöneldi. Küçük teras gibi bir yer; orada üç kişi boğuşuyor. Aşağıdan da yukarı çıkmak isteyenler var.
 
Yanımdaki arkadaşlardan bir tanesi nasıl anladıysa, “görüyor musun” dedi. “yukarıya kaçmış zavallı Rabiacı”. Hâlbuki seyrettiğimiz görüntülerde kimin hangi taraftan olduğunu anlayabilmek için atom fiziğinin matematiğini çözmek bile yetmeyebilirdi.
 
Biraz sonra yanımıza bir arkadaşımız daha geldi. Bizim merakla bir şeyler izlediğimizi görünce bize katıldı.
 
Derken yukarıdaki terasta bir hareketlilik oldu. Rabiacı sandığımız genç, diğer iki kişiyi sırasıyla haklayıp hiç acımadan 10 metre yükseklikten beton zemine fırlattı. Aşağısı ise tam bir panayır; herkes birbirine saldırıyor. Çığlıklar, boğuşmalar, küfürler, cehennemde bu kadar kaos olmaz dedirtiyor bizlere. Yere düşenlerde hiçbir hareket ve canlılık belirtisi yok. Ama zaten onları umursayan da fark eden de yok.
 
Bize yeni katılıp cinnet videosunu izleyen arkadaş da virüsten etkilenerek, “al işte” dedi, “bu da Rabiacı, bu da aynı yolun yolcusu”.
 
Video devam ettikçe görüntülerin imkânsızlığı daha da güçlendikçe, virüs giderek bizi de etkilemeye başlamıştı. Bir ara baktım, can ciğer arkadaşlarım görüntüler üzerinden takım tutar, maç izler gibi taraftar olup birbirleriyle küfürleşmeye başladılar. Bizi birisi gelip kameraya kaydetse ve onu da seyretsek, kelimenin tam anlamıyla film içinde film olacağız. İşin akıl almaz tarafı da, her iki filmde de kimin haklı kimin haksız olduğunun hiç anlaşılamayacak olması.
 
Baktım iş ciddileşiyor, tuttum arkadaşlarımı yatıştırdım; “yapmayın” dedim, “kavgada yumruk sayılmaz, belli bir sınırdan sonra da MAĞDURİYET İLKESİ işlemez. İşte bu noktadan sonrası tam bir kör dövüşüdür. İnsan öz kardeşine acımaz, çünkü gözü görmez. Çünkü o artık büyülenmiştir. Onda artık öldürücü bir virüs vardır ve ne yaptığını asla bilemez.”
Ben bizim arkadaşları yatıştırdım ama büyülenmiş bunca Müslüman’ı kim yatıştıracak?…
 
Suriye’deki kör dövüşünü 2016 veya 2018 yıllarına kadar süreceğini kesine yakınla bir tahminle biliyorum…
 
Peki ya Mısır?…
 
İşte onu ne zamandan beri elim varmıyor. Çünkü çok uzun bir süreçle karşılaştım, çok şaşırdım. Acaba bu kargaşa 49 yıl sürebilir mi?
 
Suriye’yi tam 4 yıldır yazıyorum. Olayların başlamasından önce olabilecekleri yazmaya başlamıştım. Hatırlıyorum, ilk kez 2009’da yazmıştım. Mısır’ı ise şaşkınlığımdan yazamadım. Yine de bazı yazılarımda değinmiş, tarih vermeden bahsetmiştim. “Her halde yanlış sonuçlara ulaştım” diyerek Mısır’ı hep erteledim. Olaylar geliştikçe bakıyorum da Mısır süreci diğerlerinden daha uzun geçecek gibi görünüyor.
 
Ünlü Osmanlı alimi Müştak Baba’nın divanının 53. Sayfasının başında bir şiir var, adı FİRAK. Şiire bu ismi ben verdim. Aynı şiirde hem Suriye hem de Mısır’ın başına gelecek olaylar işlenmiş.
Suriye’nin Osmanlı’dan 2 kez ayrılıp tekrar 2 kez birleşeceği anlatılıyor. Müştak Baba Osmanlı’nın yıkılmış olduğunu kabul etmediği için bizi onun devamı sayıyor. Bu bölümü kitaplarımda ayrılık ve birleşme tarihleriyle birlikte açıkladım.
 
Mısır bölümü ise birbirine zıt şekilde tasarlanmış iki beyit ile anlatılmış ve oldukça da karışık görünüyor. Bu sebeple iyice anlamadan yazmak istemiyordum.
 
Satırlar şöyle:
 
 
ŞİMDİ SAFA VE İYŞ İLE AYİNE HANEDİR
MÜŞTAK BEZMİ MATEM İKEN ÇARK-I NİL-İ FAM
 
 
Bugünkü Türkçemiz ile sadeleştirecek olursak şöyle bir ifade ile karşılaşıyoruz:
 
 
ŞİMDİ MEMLEKETTE SEFA VE BOLLUK GÖRÜNÜRKEN
NİL’İN AĞZI MISIR’DA KADER MATEM MECLİSİ KURDU
 
Bu ifadeden birkaç tarih çıkıyor. Birincisi Mursi taraftarlarının Tahrir Meydanı’nda başlattıkları ilk protesto dalgasıyla aynı tarih olan 2011 senesi. Diğeri 2030 ve ayrıca 2057 yılları. Zaten tereddüt etmem de bu sebeple oldu. Öyle görünüyordu ki, Mısır’daki kargaşa bütün bu yılları içine alıyordu. Bana çok uzun görünen bu süre, şimdi gerçek olabilecek gibi gelişmeler gösteriyor.
Satırlardaki ifade ülkemiz ile ilgili zıt konumları anlattığı için biraz zorlandım. İkili manalar iç içe verilmiş. Mesela “bezm-i matem” yani “matem meclisi” anlaşılabiliyor. Ama sadece “bezm” kelimesine odaklanınca ikili kurgu çok çarpıcı bir sonuç veriyor. Meclis anlamına gelen bu kelime tersten okununca “mezb” olarak karşımıza çıkıyor. Bu tarz şiirlerde tersten okuma yöntemine çok sık başvurulur. Şiirdeki gizli sırları açabilmek için bu pratik bir yoldur. “mezb” Osmanlıcaya Arapçadan geçmiş bir kelime olarak kanın bol aktığı hayvan kesilen yer demektir. Bunun gibi ayrıntıları da gözetince Mısır’da bugün akan kanın 2030 senesine kadar devam edebileceğini anlayabiliyoruz. “Müştak bezm-i matem iken” sözleri tam olarak 2030 senesini tarihliyor. Zıt kurgudan ise bu tarihe kadar ülkemizin zenginlik ve rahatlık içinde olabileceği anlaşılıyor.
 
Biraz gizli olarak “Nil-i fam” yani “Nil nehrinin ağzı” sözlerinin de işin başka bir yönüne ışık tuttuğunu görüyoruz. Biliyorsunuz Nil nehri ta Orta Afrika’dan doğar ve büyük bir yılan gibi kıvrılarak Akdeniz’e dökülür. Denize döküldüğü yerde bir delta yapar ve deltası kobra yılanının yelesi gibidir.
 
Yılanın ağzındaki Mısır ise, onu ağzına alıp yutacak olan kimdir?
 
Diğer şiirlerinde üstat MAR yani büyük yılan benzetmesini kullanmasaydı bunu hiç bilemeyecektik. Mesela EJDER şiirinde bize İsrailoğullarının büyük yılan sembolüyle özdeş yönünü vurguladığı için, Mısır’ı ağzına alıp yutmak isteyenin kim olabileceğini kuvvetle tahmin edebiliyoruz.
 
Üstadın birçok şiirinde ülkemize ait satırların verdiği tarihler 2030 yılına kadar avantajlı, daha sonrası için ise olumsuzluklarla dolu görünüyor. Mısır’daki olayların nabız gibi atarak uzun bir süreyi kapsayacağını tahmin ediyorum. Bu engebeli süreç aslında bütün Ortadoğu’yu yutmak isteyen büyük yılanın tam da istediği gibi gelişiyor.
 
Gezi olaylarını devam ettirmek isteyenlere ve onlara sempati duyanlara ise şunları söylemek isterim: Suriye’ye bakın, Mısır’a bakın, Irak’a bakın. Bunlar sanki zaman tünelindeki olayların giriş, gelişme ve sonuç bölümleri gibi görünüyorlar. Buralarda demokrasi hak ve özgürlüklerden bir kırıntı bile kalmış mı, yoksa cinnetin son perdesi mi oynanıyor?
 
Haklı zeminde olduğunu düşünen İhvan ve onun sempatizanlarına da şunu söylemek isterim: Siz de büyülenmiş ve cinlenmiş olabilirsiniz. Korkunç bir virüs size bulaşmış olabilir. Dikkat edin, kaosa destek verecek aşamaya geldiniz hatta geçtiniz bile.
 
Peygamberimizin bir hadisini hatırlatmadan yazımı bitirmek istemem. Hadis yaklaşık olarak şöyleydi:
 
“Ahir zaman fitneleri ve kargaşaları gözlendiğinde sokakta olan, kargaşaya kapılmasın evine gitsin. Evinde olan ise hiç dışarı çıkmasın”.
 
Bazılarımızın “hakkımızı hiç aramayacak mıyız?” diye sorduğunu duyuyorum. “kardeşinin gırtlağını keserek arayacaksın hiç arama. Çünkü kesilen gırtlak senin gırtlağındır, akan kan ise senin kanındır.”
 
Kaos işte böyle bir şeydir. Kaos insanlığı yutmak isteyen büyük bir yılan gibidir.
 
Hakkımızı aramayacak mıyız diyenleri biraz yukarıya davet ediyorum. Gelin bakın buradan her şey daha net görünüyor.
 
Gelin buradan bakın…
Daha yukarıdan bakın…
 

Yazar: Serhat Ahmet Tan

(Visited 61 times, 1 visits today)
Kapat
Yandex.Metrica