(Bu yazıda aktif menü sistemi kullanılmıştır. Tıkladığınız zaman farklı detay ve verilere ulaşabilirsiniz.)
Tarih boyunca Batı medeniyeti, sömürgecilik ve emperyalizm üzerine kurduğu düzenle dünyanın çeşitli bölgelerinde sayısız insanın hayatına mal olmuş, insanlık tarihine kara lekeler bırakmıştır. “Medeniyet” adı altında uygulanan bu sistematik zulümler, yalnızca yerli halkları değil, Türkler gibi kadim milletleri de hedef almıştır. Bu makalede, Batı medeniyetinin soykırım ve zorbalıkla dolu tarihine eleştirel bir bakış getirilecek, Türklerin ve diğer mazlum milletlerin bu zulümlere karşı mücadelesi ele alınacaktır.
Sömürgecilik ve Yerli Halklara Yönelik Soykırımlar
1492’den itibaren Kristof Kolomb’un Amerika’ya ulaşmasıyla başlayan süreç, milyonlarca yerli halkın öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. İspanya ve Portekiz’in Orta ve Güney Amerika’da Aztek, Maya ve İnka gibi medeniyetleri yok etmesi, Batı’nın sömürge politikalarının ırkçı ve soykırımcı yüzünü gözler önüne sermektedir. Tahmini olarak 8-10 milyon yerli halk, çeşitli yollarla hayatını kaybetmiştir.
Belçika Kralı II. Leopold’un Kongo’da yürüttüğü sömürge yönetimi, 10 milyona yakın insanın ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu, Batı’nın ekonomik çıkarları uğruna insan hayatını hiçe saydığının çarpıcı bir örneğidir.
İngiltere’nin Hindistan’daki sömürge politikaları, milyonlarca Hintlinin açlıktan ölmesine yol açan kıtlıkları tetiklemiştir. 1943 Bengal Kıtlığı, Batı’nın ekonomik çıkarları için neler yapabileceğini bir kez daha göstermiştir.
Nazi Almanyası ve Modern Soykırımlar
20. yüzyılda da Batı medeniyetinin soykırımcı zihniyeti devam etmiştir. İddialara göre, Nazi Almanyası’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında uyguladığı Yahudi Soykırımı, 6 milyondan fazla Yahudi, Roman ve diğer azınlığı yok etmiştir. Bu olay, Batı’nın “medeniyet” kavramının çoğu zaman ırkçı temellere dayandığını göstermektedir.
Türkler ve Mazlum Milletler
Batı’nın uyguladığı soykırımların kurbanlarından biri de Türkler olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıfladığı dönemde ve modern Türkiye’nin kuruluş sürecinde Türklere yönelik çeşitli katliamlar ve sürgünler gerçekleşmiştir.
Balkan Savaşları (1912-1913) sırasında Osmanlı topraklarından geri çekilen Türkler, kitlesel katliamlara ve zorunlu göçlere maruz kalmıştır. Bu dönemde tahmini olarak 1,5 milyon Türk ve Müslüman öldürülmüş, milyonlarcası Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır.
1915-1923 yılları arasında Ermeni Taşnak çeteleri, Doğu Anadolu bölgesinde Türklere ve Müslümanlara yönelik sistematik katliamlar gerçekleştirmiştir. Erzurum, Van ve Kars gibi bölgelerde şiddetli sıkışmalara tanık olunmuş, 500.000’den fazla Türk ve Müslüman hayatını kaybetmiştir. Benzer bir durum Azerbaycan’da da yaşanmış, Hocalı Katliamı (1992) gibi trajik olaylar meydana gelmiştir.
Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği dönemlerinde Türk ve Müslüman topluluklara yönelik sürgün ve katliam politikaları uygulanmıştır. 1944 Kırım Tatar Sürgünü, 200.000’den fazla Kırım Tatarının yurtlarından koparılıp Orta Asya’ya sürülmesiyle sonuçlanmıştır. Benzer şekilde, Ahıska Türkleri de Stalin döneminde topluca sürgün edilmiş ve binlercesi hayatını kaybetmiştir.
İşte Rakamlar...
Muasır medeniyetler olarak görülen ikiyüzlü batı toplumunun yaptığı soykırımlardan bazılarını rakamlarla hatırlayalım dilerseniz. Avrupa devletleriyle birlikte, Amerika kıtasında gerçekleşen soykırımları içeren bir liste aşağıda verilmiştir:
Avrupa Devletleri
Amerika
Bu liste, Amerika kıtasındaki soykırımların bir kısmını içermektedir. Atom bombaları ve batı devletleri tarafından çıkartılan savaşlar, işgal ve darbeler sonucu ölen milyonları kapsamamaktadır. Avrupalı devletlerin sömürgecilik dönemi ve sonrasındaki politikaları, Amerika kıtasında da ağır sonuçlara yol açmıştır.
Türkler ve Soykırım
Türkler hakkında “soykırım” iddiaları zaman zaman dile getirilmiş olsa da, bu iddialar genellikle tarihçilerin, hukukçuların ve politikacıların tartışma konusu olmuştur. Ancak Türkler her zaman soykırımcıların hedefi halinde gelmiştir. Türklere uygulanan soykırımlar, genellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıfladığı son dönemlerde ve modern Türkiye’nin kuruluş sürecinde yaşanan olaylarla ilişkilendirilir. Müslümanlar ile Türkler hep birlikte ele alınmalıdır. Çünkü Batı medeniyetleri gözünde Türkler eşittir Müslüman bakış açısı her zaman siyaset ve politikayla birlikte halk dinamiklerini de etkilemiştir. Haçlı seferleri ve Müslümanlara uygulanan zulüm, katliam ve soykırımlar başka bir makalemizin konusu olacaktır. İşte Türklere yönelik önemli soykırım ve kitlesel katliam olayları:
Batı Medeniyetinin İkiyüzlülüğü
Batı medeniyeti, insan hakları ve özgürlük söylemleriyle dünyaya adalet getirdiğini iddia ederken, kendi tarihindeki bu kara lekeleri görmezden gelmektedir. Soykırımlar, insanlık suçları ve etnik temizlik gibi fiilleri sistematik olarak uygulayan Batı, kurbanlarını genellikle “medenileştirme” ya da “huzuru sağlama” gibi bahanelerle meşrulaştırmaya çalışmıştır. Buna karşın, Türkler ve diğer mazlum milletler, tarih boyunca zulme karşı direnmiş ve kendi medeniyetlerini koruma mücadelesi vermiştir.
Medeniyet Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavar…
Batı medeniyetinin tarihi, zorbalık ve soykırımlarla doludur. Türkler ve diğer mazlum milletler, bu zulüm politikalarının en büyük kurbanları olmuştur. Ancak, bu gerçekler, Batı’nın kendi tarihini sorgulamasını ve insanlık suçlarıyla yüzleşmesini zorunlu kılmaktadır. Medeniyet iddiasıyla başlayan her süreç, aslında insanlık tarihindeki en büyük trajedilere zemin hazırlamıştır. Bu nedenle, Batı’nın tarihine dair eleştirel bir bakış geliştirmek, adaletin ve hakikatin savunulması için bir zorunluluktur.
Yurtta Sulh, Cihanda Sulh: Atatürk’ten Günümüzü Anlama
Mustafa Kemal Atatürk, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesiyle yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, tüm dünyanın barış ve huzur içinde bir arada yaşamasını hedefleyen bir vizyon ortaya koymuştur. Bu ilke, savaşların yıkıcı etkisinden kurtulmuş bir milletin, kendi geleceğini barış ve kardeşlik temelinde inşa etme çabasını temsil eder. Atatürk, Batı medeniyetinin bilimsel ve teknik ilerlemesini takdir ederken, onun zorba ve emperyalist yüzünü de net bir şekilde görmüş ve bu doğrultuda Türk milletini kendi öz dinamikleriyle kalkınmaya teşvik etmiştir.
Ancak bugün, Türkiye’nin içinde bulunduğu öğrenilmiş çaresizlik durumu, Atatürk’ün hedeflediği bu kalkınma ve özgüven anlayışından uzaklaşmanın çarpıcı bir sonucudur. Öğrenilmiş çaresizlik, bireylerin ya da toplumların sürekli başarısızlık ya da baskı deneyimleri sonucunda, mevcut durumları değiştirme kapasitesine sahip olduklarını görememeleri halidir.
Türk Milleti ve Öğrenilmiş Çaresizlik
Türk milletinin tarihsel başarıları ve binlerce yıllık devlet geleneği ortadayken, günümüzde “geri bir toplum” olarak görülmesi ve gösterilmesi, bilinçli bir algı yönetiminin sonucudur. “Biz yapamayız, biz geri kaldık, bizden bir şey olmaz” gibi düşünceler, başta emperyalist Anglosakson küresel egemenliğinin bir araç olarak kullandığı, milli benliği köreltme stratejisinin bir parçasıdır. Bu süreçte, özellikle eğitim sistemi, medya, komprador aydınlar ve kendini “modern” olarak tanımlayan ama aslında Batı hegemonyasının hizmetinde olan günümüz büyük şehirlerinde yaşayan kişiler, (ki biz maalesef kişi olarak tanımladığımız bu gruba yeterli bir entelektüel birikime sahip olmadıkları, kültür emperyalizmi, ana akım medya ve batının dayattığı eğitim sistemi içinde beyinleri yıkandığından dolayı burjuva yani şehirli diyemiyoruz) bu çaresizlik atmosferini besleyen başlıca unsurlardır.
Türk milletinin kendi öz dinamiklerini göz ardı etmesi ve Batı’nın her alanda üstün olduğu yanılgısına kapılması, bu öğrenilmiş çaresizliğin kökleşmesini sağlamıştır. Hâlbuki Türk milletinin tarihindeki zaferler, siyasi ve askerî başarılar, bilimsel ve kültürel öncülükler, Batı’nın ötesinde bir potansiyelin varlığını göstermektedir.
Emperyalist Stratejilere Karşı Atatürkçü Bir Yaklaşım
Atatürk ilke ve inkılâpları, Türk milletinin bu algı oyunlarına karşı koyması için çözüm yolları sunmaktadır. Şöyle ki:
- Eğitim Reformu: Milli eğitim sistemi, Batı hayranlığının etkisinden kurtarılmalı, kendi tarihine, kültürünüze ve değerlerine dayanan bir yapıya kavuşturulmalıdır.
- Milli Medya: Medya, milli çıkarları ve milli gururu ön planda tutarak, emperyalist algı operasyonlarına karşı toplumu bilinçlendirmelidir.
- Milli İrade ve Özgüvencilik: Atatürk’ün bağımsızlık ilkesine sahip çıkılarak, her alanda kendi kendine yeten bir toplum hedeflenmelidir.
Kendimize İnanarak Daha İyi Bir Gelecek Mümkün
Batı’nın zorba ve soykırımcı yüzüne karşı, Türk milletinin kendi öz değerleriyle kalkınması mümkün ve gereklidir. Türkler, binlerce yıllık devlet geleneği, kültürel zenginlikleri ve toplumsal dayanışma ruhuyla dünyaya örnek olacak bir medeniyet inşa edebilir. Bu şuura sahip çıkıldığında, öğrenilmiş çaresizliğin yerini, Atatürk’ün vizyonuyla uyumlu, özgüven ve başarı odaklı bir anlayış alacaktır. “Modern” ve “muasır” olarak sunulan Batı’nın aslında kendi çıkarları uğruna baskı ve soykırıma dayanan bir sistem kurduğunu unutmadan, Türk milletine yakışır bir gelecek inşa etmek elimizdedir.
Sevgi ve saygılarımla
Emre kardeşim,
Hislerime tercüman olmuş yazın için seni kutluyorum. Emeğine sağlık.
Teşekkürler.
Çok ciddi bir araştırmadır !!!
Yeni bilgilerin demlenmesi şart benim için..
Tekrar okuyup demlenmeye çekiliyorum