Anahtar TV

Altın, Kripto ve Dijital Tutsaklık: Yeni Düzenin İflasına Doğru

Dünya uyanıyor ama sanki aslında bir uykuda olduğundan henüz kimsenin haberi bile yok. Kripto borsalarının neon ışıklarına kapılan gözler, titrek borsa ekranlarına çakılıp kalmış trader parmakları bir ekosistemin çözüldüğünü fısıldıyor gibi. Bir şeyler yanlış gidiyor. Belki birilerinin yüreğinde, birilerinin ise dualarında tırmanıyor panik. Kimileri ekranlara bakıyor, kimileri gökyüzüne. Yüreklere korku salınmış. Her nefs, bir gün fakirliği tadacaktır. Peki sadece parayla mı?

Amerika’nın 37 trilyon dolarlık borcu buzdan bir duvar gibi yükseldiğinde, küreselci şeytani, elit akıllar belki de yepyeni bir planı raftan çıkarmak üzere. Belki de çoktan çıkardı. Altının ons fiyatını 100.000 dolar üzerine çıkar, sonra hazine rezervlerini teminat göster ve parayı yeniden tanımla. Peki, o zaman gümüşün ons fiyatı ne olur? Dünya ekseninden çıkıp sallanırken kimin umurunda?

 Bu, yalnızca yeni bir oyun değil. Eski bir sahnenin yeni dekorla tekrar sahnelenmesi… 8100 tonluk altın rezervi olduğunu iddia eden ABD, dijital çağda analog bir kurtarıcı yaratmak istiyor olabilir. Altını yükselterek borcunu görünmez kılmak, kâğıt parayla başlayan enflasyon hikâyesini, metal yumruklarla bitirmek istiyor olabilirler. Fakat bu bir kapanış değil, belki de daha büyük bir manipülasyonun başlangıcı olacak. Ama şu kesin: Çok canlar yanacak.

Peki ya gümüş? Ağabeyi altının gölgesinde bekleyen bu yaramaz çocuk… Dijital EFT piyasalarının toz olup uçtuğu bir senaryoda, gerçek fiziki gümüşü olanlar yeni bir aristokrasi sınıfına mı yükselecek? Yeni krallarımız kim olur sizce? Hele demokrasi kisvesi altında onları biz seçtiğimizi zannederken… Belki de bugün bankada milyonlarca lira tutan biri yerine, eski bozuk paralarla dolu bir teneke kutu sahibi olanlar zengin sayılacak. Yeni yarı tanrılarımız yoksa onlar mı? Gümüş, tarih boyunca halk, altın krallar içindi. Peki gümüş, post modern bir isyanın parıltısı olabilir mi?

Plan bununla da kalmayabilir. Kripto paraların toplam piyasa değeri 3.7 trilyon dolarken, neden bu sayı 30 trilyona, hatta daha da üstüne şişirilmesin? Ve sonra… Büyük bir hack! Belki çekik gözlü birinin parmaklarının ucundaki bir kuantum bilgisayar klavyesi zinciri bozar, belki bir güneş patlaması elektrikleri keser, belki de sadece insanlar artık güvenmeyi reddeder. Değersizleşen kriptolarla birlikte, insanların dijital umutları da silinir. Bir sabah cüzdanını açarsın ve o da ne?  Puf… Bir akşam ATM’den para çekmeye çalışırsın ve sistem çalışmıyor. Ekmek alacak paran kalmadığı zaman kurduğun hayallerin ne anlamı kalacak?

Likidite denilen şey, belki de insanlığın gözüne çekilen son perde olacak. Paran yoksa sistem seni yok sayar. Ama ya sistemin kendisi artık yoksa? İşte o zaman devreye altın girer, gümüş girer. Su gibi, toprak gibi, hava gibi… Gerçek olan ne varsa, bir gün elinde sadece o kalır.

Dijital sosyalizm… Yeni dönemin adı bu olabilir mi? Ya da küresel kölelik…  Kendi vatanında paryalık… Bedava… İnsan bedava, hayatlar bedava, ölüm bedava… Karbon kotasıyla nefesler, dijital kimlikle ütopik varlıklar, sosyal krediyle sadakat ölçülecek. Bir yere gidebilmek için değil, orada bulunmaya hakkın olup olmadığını kanıtlamak için yaşayacaksın. Herkesin elinde bir cihaz olacak, belki bir telefon belki saat belki de bir mikroçip… Ama kimsenin cebinde gerçek para kalmayacak. Herkesin kimliği olsa da karakteri yavaş yavaş silinecek. İnsan olmayacaksın artık. Sen gelecekte sadece bir veri olacaksın. Big data…

Bugün “ herkes izleniyor olabilir mi?” diye düşünülen bir düzende, “veri” en kârlı maden olacak. Her adımın, her tıklamanın, her tereddüdün puanlandığı bu yeniçağda, özgürlük bir ekrandan fazlası olmayacak. Ama unutulan bir şey var: Gerçek her zaman sessizdir.  Eline alıp hissetmediğin hiçbir şeyin “gerçek” değeri yoktur.

Ne gariptir? Işık asla kirlenmez. Ama bütün ayıpları ortaya çıkartır. Uyku zamanı görülen tatlı rüyaların da sonudur. Esarette olduğunu gözler önüne serer bir kere daha. Sabah güneş olup demir parmaklıksız pencereden sızdığında umuttur. Özgürlüktür. Bir gün bu sistemden çıkıp gittiğinde kavuşacağın, senden asla vazgeçmeyen tatlı sevgilidir.

Peki bu kadar baskının, planın, kontrol arzusunun ardında ne var? Küreselci elitlerin zihninde oynayan o sahne ne? Servet transferi… Üretmeden kazanmak… Tüketen, borçlanan, bağımlı kalan kitleler… Adına istersen küresel ısınma de, istersen salgın, istersen karbon izi…  Hepsi aynı menzile çıkar:  Tam kontrol…

İnsanlık tarihi bize hep bir şeyi öğretti: Korku büyük olabilir ama umut daha büyüktür. Her Roma’nın bir çöküşü, her Babil’in bir tufanı, her sistemin bir açığı vardır. Sistemler insan için kurulur, insanlar sistem için değil.

Onlar plan kurar. En ince hesaplarla… Yapay zekâlarla, algoritmalarla, manipülatif medyayla… Ama unuttukları bir şey vardır. “Onlar bir tuzak kurdular; Allah da bir tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”

Kurgularına göre insan tek tipleşecek, özne değil nesne olacak, veriye indirgenecek dedik. Ama kalpten çıkan bir dua, tüm algoritmaları susturur. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, evrenin gerçek kodu ilahi adalettir. Peki hangi evren, hangi adalet?

Ve son perde her zaman gerçeğin olur. Gerçek altın gibi ağır gelir. Taşıyamayan sistemler de onun altında kalır.

Bu bir son değil. Bu sadece dönüşün, uyanışın, silkinişin başlangıcı olabilir. Gerçek para yeniden bulunacak belki. Gerçek dostluklar, gerçek müzikler, gerçek kahkahalar… Gerçek sevgi, gerçek saygı, gerçek aşk… Çünkü hiçbir sistem, insan ruhunu tam anlamıyla köleleştiremez. Ve hiçbir plan, hakikatin önünde ebedi duramaz.

Onlar tuzak kurar. Ama tuzak, her zaman sahibine döner. Keskin sirke küpüne zarar…

Sevgi ve saygılarımla

Yazan: İhsan Emre Gürcan Kadıköy / Temmuz – 2025
emre@emregurcan.com

Exit mobile version