Araştırmacı-Yazar Hamza YARDIMCIOĞLU’nun hazırlayıp sunduğu “Gizli Dosyalar” programının internet ortamında daha özgün ve özgürleştirilmiş versiyonu olan “Çalar Saat”in yeni bölümü yayınlandı. Bu bölümde Serhat Ahmet Tan ile “Zaman, Zamanda yolculuk, Big Bang, Hızır ve Zülkarneyn” gibi konular üzerine söyleşi yapıldı. Siz değerli takipçilerimize sunar, iyi seyirler dileriz.
Çalar Saat Programı İkinci Bölüm
Çalar Saat Birinci Bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.
Teşekkürler.. bir dahakine daha uzun bekliyoruz.. selamlar..
serhat beyin kitaplarını okuyup değerlendirme yapmıştım, kendimce…Burada da bahsedildiği gibi zaman mekana direkt bağlıdır…Yani mekan olmayan yerde zamandan söz edilemez…Aslında zaman kişiye göre görecelidir…Yani zaman aslı gözlemleyenin tesbitine göre var kabul edilen bir kabulleniştir…Mekandaki değişkenler zamanın ve dolayısıyla o değişkenleri algılayan bilincin yorumlamasıyla vardır…Şöyle düşünebiliriz bir mekanda bulunuyoruz ve içi boş hiçbir şey yok, bu mekanın herşeyi sabit…Burada zaman nasıl ölçülür? dahası nasıl anlaşılır ? Belki sadece kendimizdeki bedenimizdeki değişiklikten yaşlandığımızdan uzun bir sürede zamanın olduğunu anlarız…Aslında mikro ve makro yapıda hareket durduğunda o zaman zaman sıfır olur ve yok olur…O takdirde mekanın ve mikro yapının oluşturduğu makro yapılar çöker…Kısacası evren yokluğa düşer…anlatmak zor fakat şöyle söylenebilir: mekanın olduğu yerde zamanda vardır ayrılmaz bir parçasıdır…Mekanda zaman gibi bir kabullenişten ibarettir…ASLI SONSUZ VE SINIRSIZ OLAN BİR VARLIKTAN KABİLİYETLERE VE ALGILARA GÖRE BİR KESİTİ ALIP KENDİSİNE MEKAN VE SINIR OLARAK KABUL EDEN VARLIKLARIZ…DOLAYISIYLA BU MEKANDA MİKRO BOYUTTA HAREKET BİTMEDİĞİ VE SIFIRLANMADIĞI İÇİN ZAMANDA DURMAZ VE YOK SAYILAMAZ…Biz sadece zamanın daha yavaş veya daha hızlı aktığı mekansal boyutları algılayacak bilinç ve algı değişikliği ile bu tip harukulade işler yapanların kıssalarını okuyoruz kitaptan…Kısaca bakana göre şekillenen bir yapının içinde zaman ve mekan algılarımıza göre şekilleniyor…Bilincin önünde hiç bir mekan ve zaman engel olamıyor ve sınırlayamıyor…Sebebi de özü itibariyle ALLAHA ait ve ilahi bir gerçek…Mekansız ve zamansız bir yaratıcının kendi ruhundan üflediği bir bilincimiz var.Hakikatten uzaklaştıkça etrafımıza mekanlar ve zamansal duvarlar örüyoruz…Bu mekanları aşmak ve zamanı değiştirmek için maddenin tabi olduğu evrensel yasalara uygun hareket tarzı ve bilinçli bilgi gerekli…Hala sır gibi saklanan kadim ve sabit bilgiler var…Şuan dünya insanlarına öğretilmiyor, çünkü bu ahlaksızlık ve bilgisizlikle kötüye ve şerre kullanım olacaktır…Maddenin veya enerjinin halden hale geçtiği gibi insanlarda madde ve enerji bileşimi vucutlarıyla, bunu sağlayabilirler diye inanıyorum…Ama öğreten ve gösteren bir bilen olmalı…HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU ?
Ben daha önceleri de bu sitede benzer konulara yine aşağıdaki yapacağım yorumu yapmıştım, tekrarlamak istiyorum, zira tehlikeli bir konu bu zamanda yolculuğa inanma meselesi, tabi bu benim yorumum…
Şöyle ki; Eğer biz bu tarz konulardaki düşüncelerimizi, fikir yürütmelerimizi İslami temele oturtmaz isek çok farklı yerlerde uzaklarda bulabiliriz kendimizi Allah korusun…Kanaat-i acizemce zamanda yolculuk yapılamaz, daha açık ifade ile olmuş bitmiş bir olaya müdahale edilemez.. Çünkü bu imtihan sırrına aykırıdır, bu dünya imtihan sırrı üzerine kuruludur. Eğer zaman içersinde yolculuk yapıp müdahalede bulunup, sonuçların değiştirebileceğini kabul edersek, Şeytan Aleyhillane’nin ilk başta Allah’a asi olmasını nereye koyacağız ? Biz insanlar eğer gerekli teknolojiye ulaştığımızda zamanda yolculuk yapıp geçmişte yaptığımız hataları/günahları değiştirebilecek isek, Şeytan farklı bir boyutta o niye yapamadı ? Diyelim ki Şeytan’ın böyle bir yeteneği olmadı olamayacak, Şeytan demez mi Allah’a benim suçum ne? İnsanlar hep sana asi oldu, sonra da geriye dönüp işlediklerini değiştirdiler.. Böyle bir şey saçma olmaz mı? Bu Allah’ın adaletine ters düşmez mi ? Ta o zamandan zamanda yolculuk teknolojisi bulunana kadar yaşayan insanlar bizim suçumuz ne demezler mi ?
Yukarıda dediğim gibi diyelim günün birinde zamanda yolculuk yapma teknolojisi bulundu, insanlar birer ikişer geçmişe gidip hatalarını telafi ettiler, tövbe etme diye birşey kalmaz, halbuki Allah Tevvab’tır, Rahman’dır, Rahim’dir, Vehhab’tır, Settar’dır, Afüv’dür ve burada sayamadığımız daha nice Esma-ül Hüsna sahibidir..Buraya aklıma gelip yazdığım Esma-ı Hüsna hep tevbe ile alakalı.Allah isimlerinin tecellilerini görmek ister…Oysa ki hataların geçmişe dönülüp düzeltilmesi, kaderin değiştirilmesi gibi işler bu Esma tecellisi ile çelişmektedir.
İslami temel dışında mantığıma da oturmuyor bu iş, eğer ileride zamanda yolculuk yapılabilecek ise, şu anda aramızda gelecekten gelmiş, işimize müdahale eden kişiler olması lazım değil mi ? Bana Hızır A.S’ı örnek göstermeyin, çünkü Hızır A.S. gelecekten gelip müdahale edip giden bir şahıs değil, kaderi değiştiriyor filan değil. Kehf suresinde geçen kıssada O Allah’ın kendisine verdiği görevi ifa ediyor, kaderin değişmesi söz konusu değil, çünkü olayların kıssada anlatıldığı gibi cerayan etmesi zaten Allah’ın takdiri, zaten kader o yönde.. Yani Hızır A.S.’ın sahildeki çocuğu öldürmesi zaten o çocuğun kaderinde var. Allah öyle takdir etmiş…
Zamanda yolculuk konusu daha doğrusu felsefesi sanki bir ayrı inanç haline gelmiş, kelimeleri kullanırken dikkatli olmak isterim zira sizi suçlar gibi bir duruma düşmek istemem ancak iyi niyetli olduğunuzu tahmin ettiğim umduğum için naçizane kendimce (belki de haddime olmayarak) sizi uyarmak istiyorum. Bu konu İslami inançtan uzaklaşıp sanki yeni bir inanç sistemi gibi bir noktaya da Allah korusun varabilir.. Belki de bizi ana temel İslam inancından uzaklaştıran veya inancımızı bulandıran bir sinsi planın parçası olabilir..
Lütfen bu konulara dikkat edelim.
zamanda yolculuk yada zaman içinde zıplama diyelim bu mutlaka var olmuştur.
bunun kuranda hadislerde bir çok açıklaması vardır.
en meşhur olanlardan birinden bahsedeyim. istanbulun fethi hakkında olan.
constantin feth edilecektir. onu alan ne güzel komutan o asker ne güzel askerdir denir.
yani onun haberini Allah nasip etmiştir.
şimdi mantık olarak izah etmişsiniz şeytana getirmişsiniz.
yani sonsuzlugun olduğu bir noktada var olan olaylar zaman bağlı olarak değiştirilemez.
zaman yolculuğunu veya haber almayı veya bir haber göndermeyi milyonlarca örnekle sınırsız şekilde tanımı ve anlatımı yapılabilir.
sadece bizim ülkemize has bir özelliktir arkeoloji kazılarını romantizm için yapmak.
yani aslında yapılan araştırmalar geçmişi aydınlatmak adına değil geleceği aydınlatmak adına yapılıyor.
ve yapıldıkça da bu gelişim hızlanıyor.
dikkat ederseniz ilk uçan insan milattan önce 2 bin yılında yani takribi 4 bin sene önce çinde saraydan kaçmaya çalışan bir prenses
aradan 3.500 sene geçtikten sonra hazerfan çelebi benzer yöntem
aradan 300 yıl geçtikten sonra wright kardeşler. yöntemler birbirine çok benzerlik gösteriyor.
ama ne oluyorsa 100 yıl hatta neredeyse 50 yıl içinde oluyor.
iş bu ki zaman içinde yapılan her türlü hareket aslında yine o harekete dahildir.
yani bir resim gibi düşünürseniz siz resmin olmuş haline bakıyorsunuz ve 2 bin yılında resmi çok cansız olduğunu düşünüyorsunuz.
diyelim ki geri dönüp o resimde düzeltme calısması yapıyorsunuz tekrar geri geldiginizde göreceginiz şey sizin müdehaleniz sonucu olduğudur.
ama iş bu kadar kolay asla olmayacaktır.
Allah bulunamayacak bir şeyden kuranda kullarını haberdar etmez.
iş bu ki konu biraz karışık olmakla birlikte hic bir zaman yaşadıgımız anı yaşamıyoruza kadar varacaktır.
Keşke Çalar Saat Devam Etseymiş
Saygılar: