Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı’nın haberlerine göz attığımızda başlıktaki soruyu kendime sormak istedim. “Devletin dili” olarak nitelendirebileceğimiz AA, devlet politikalarını medya yolu ile halka servis etmek, alt yapı hazırlamak gibi görevleri üstlenen, bu sebeple dikkatle okunması gereken bir kaynak. Son iki günde dikkatimi çeken bazı haber ve analizler; Türkiye’nin 7 Şubat 2012, 17-25 Aralık 2013 ve nihayetinde 15 Temmuz 2016’dan sonraki Uluslar arası ittifaklardaki konumunda yeni bir dönem mi başlıyor? Sorusunu gündeme getiriyor.
Hadi bir AA okuması yapalım…
İlk olarak 28 Ocak’ta yayımlanan Muhammet Nusret Altun analizinde geçen bazı ifadelere bakalım. “AB küresel güç denkleminde yerini arıyor” başlıklı yazıda Altun; “AB, kendi içinde yükselen popülizm gibi sorunları dahi çözmekte zorlandığı yeni dönemde Çin ile mücadeleye odaklanması beklenen ABD/NATO’nun yokluğunda başının çaresine bakabilmek zorunda” spotuyla yazısına başlıyor. Dikkatimi çeken diğer kısımlar ise şöyle;
“Avrupa kıtasının korunmasında NATO ve ABD’ye tam olarak güvenilemeyeceği fikri, AB’nin NATO’dan bağımsız otonom bir askeri güç olarak da var olması gerektiği düşüncesini güçlendiriyor.”
“NATO’nun “beyin ölümünün” gerçekleştiğini, geleceğinin büyük bir bilinmezlik olduğunu söyleyen Macron’un, bunu NATO’yu uyandırmak için söylediği ileri sürülse de, bu sözler aslında AB için birçok zorlukla karşılaşacağı yeni bir döneme işaret ediyor.”
“Washington yönetimi, AB’nin ilk ortak güvenlik ve savunma politikasının oluşturulmasından bu yana AB ülkelerinin askeri harcamalarını artırmalarından memnun olduğunu vurgulasa da uzun vadede NATO’ya, dolayısıyla ABD’ye alternatif bir AB gücünden rahatsız olacağı aşikardır.”
“AB, kendi içinde yükselen popülizm gibi sorunları dahi çözmekte zorlandığı yeni dönemde Çin ile mücadeleye odaklanması beklenen ABD/NATO’nun yokluğunda başının çaresine bakabilmek zorundadır. Önümüzdeki süreçte AB’nin, von der Leyen’in vurguladığı gibi “gücün dilini” öğrenmeye ihtiyacı var. Aksi takdirde, askeri gücün olmadığı AB dış politikası ve diplomasisi Prusya Kralı Büyük Frederik’in ifadeleriyle “enstrümansız müzik yapmaya çalışmaya” benzeyecektir ve AB bu müziği enstrümansız da çalabileceği konusunda uzun yıllardır beyhude çabalamaktadır.”
Yayımlanan bu analizde, İngiltere’nin AB’den ayrılmasının, AB’nin iki nükleer gücünden birini kaybetmesi olarak gören Altun, “bu boşluk nasıl dolar” sorusunu birkaç kez tekrarlıyor. Acaba dünyanın en büyük ve güçlü ordularından biri olan Türkiye bir tercih olabilir mi? Sorusu da benim aklıma geldi.
Şimdi AA’nın diğer haberlerine bakalım;
“Rusya destekli Esed rejimi güçleri, Astana anlaşmaları ve Soçi mutabakatını hiçe sayarak İdlib’in en büyük ilçesi Maarratünnuman’ı ele geçirdi.”
Bir sonraki gün düşen bu haber de ise; özellikle 15 Temmuz’dan sonra ilişkilerimizi neredeyse mükemmel olduğu, Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dostluklarının her gün haber olduğu AA’dan alışılmadık bir haber olarak karşımıza çıkıyor. 15 Temmuz’dan sonra Suriye sorununun çözümü noktasında başlatılan Soçi ve Astana süreçlerinin Rusya ve Esad tarafından ihlali sert bir şekilde haber yapılmış ve hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri AA’dan son dakika olarak düştü:
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Astana Süreci diye bir şey kalmadı. Süreci yeniden ayağa kaldırmak, Türkiye, Rusya, İran ne yapabilir, bakmak lazım.”
“(Soçi ve Astana) Bu anlaşmalara Rusya’nın sadık kalması halinde, biz de sadakatle yola devam ederiz. Şu an itibarıyla Rusya sadık değil.”
“Rusya ile sadık ortaklar isek, tavrını belli edecek. Ya Suriye ile olan süreci farklı yürütecek ya da Türkiye ile süreci farklı yürütecek.”
“Şu an itibarıyla Türkiye olarak biz Orta Doğu’da masada belirleyici ülkeyiz. Sağa sola yalpalayan ülke değiliz.”
Aklımıza gelen soru şu değil mi? Ne oldu da Türkiye’nin dış politika söylemi, Rusya ekseninden kayma noktasına geldi? Daha önce ABD ile olan “hani stratejik ortaktık” durumu bugün Rusya’ya söylendi? Türk Akımı projesi ile Avrupa’ya Rus Doğal gazının gönderildiği bugünlerde Doğu Akdeniz üzerinde İsrail ve Avrupa’nın ittifak yaptığını unutmamalıyız. Türkiye’nin bu projenin önündeki en büyük engel olması hem Avrupa’nın hem İsrail’in işine gelmiyor ve Türkiye’nin bu eksenden onlara göre çıkması lazım. ABD Başkanı Trump’ın “Sözde” Yüzyılın Planı’nı açıkladığı ve Türkiye’den tepkiler yükseldiği bu günlerde İsrail’in en büyük düşmanı İran’ın bir numaralı müttefiki Rusya’ya yönelik bu sözler niye?
28 Ocak 2020 öğle saatlerinde AA’da bir haber, İsrail’in Makor Rishon gazetesi: “Şimdi Kasım Süleymani, yerin üç arşın altında yattığına göre, onun ikizi olan Türk İstihbarat Servisi (MİT) Başkanı Hakan Fidan’ın komplolarına odaklanma zamanı geldi.”
7 Şubat MİT krizinde FETÖ mensuplarının tutuklamaya çalıştığı, İran ajanı diye fişlemeye çalıştığı, uluslar arası ajanslarda “Türkiye’nin politikasını değiştiren adam” olarak nitelendirilen Hakan Fidan’a yönelik tehdit haberini tüm bu gelişmelerde nereye koyacağız? Türkiye’yi uçak krizinden sonra Rusya ile yakınlaştıran MİT Başkanını İsrail neden tehdit ediyor ve AA bunu neden görüyor? Yoksa Doğu Akdeniz meselesinde ve diğer dış politika ekseninizde bize yakınlaşın yoksa… mı deniliyor? Hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan “İdlib’te gerekirse kendi göbek bağımızı kendimiz keseriz” açıklaması yapması Türkiye’nin Avrasya ekseninden çıkma noktasına mı geldi, sorusunu sordurdu?
Tüm bu haberleri birleştirdikten sonra, acaba bizi 2005’de olduğu gibi AB ittifakına mı çekmek istiyorlar sorusunu düşündüm. 15 Temmuz’dan sonra içeride güçlenen ulus-devletçiler ile bu nasıl olur sorusu belirdi. Henüz yeteri veri yok ama Avrupa, Türkiye’yle tekrar o günlere dönmek isteyecektir. Birliğe girmek söz konusu olmasa da İsrail’in Doğu Akdeniz’deki güvenliği ve Avrupa’nın Rus Gazı’na bağımlı olmama isteği Türkiye’nin önemini yine arttırıyor.
Bu yazıyı yazdığım sıralarda gördüğüm bir haber tam da bu konunun üzerine bir AB tehtidi gibi geldi. Olduğu gibi verip, bu soruları sizlerin cevaplamasını isteyeceğim.
“AİHM’de, geçen yıl sonu itibarıyla karar için bekleyen davalarda Türkiye’nin, Rusya’nın ardından ikinci sırada geldiği açıklandı.”
KAYNAK: euronews.com