Yazar: 13:18 Analiz

21. Yüzyılda Hanif Olmak – Kurumsal Dinden Kopuş

21.Yüzyıl dünya tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olarak yazılacak. Özellikle bu yüzyılın ilk yarısı doğum sancıları ve değişim kasırgaları ile oldukça yıpratıcı olacak.

Yapay zekanın gelişimi, kuantum teknolojisi, merkeziyetsiz kripto para devrimi, yeni biyolojik virüsler, dünya dışı yaşam ile temas, bölgesel göçler, iklim krizleri, ekonomik çöküş, enerji krizleri, dini savaşlar…

Bu saydıklarımın hepsi 21. Yüzyıl ana gündem konuları olacak ve yazının başında bahsetmiş olduğum doğum sancılarına işaret edecek. Peki doğacak olan düzen nedir? Bu krizlerden kim karlı çıkacak?

Öncelikle şu gerçeği kabullenmek ve anlamak gerek. Her cephe kendisini “iyi”, karşı tarafı “kötü” cenah olarak lanse ediyor. Özellikle meseleye dini bir boyut katıldığında apaçık bir şekilde her cephe şeytanla savaştığını iddia ediyor. Peki gerçekler böyle mi? İyi ve kötünün savaşı mı var karşımızda?

Hadis konusunda oldukça güvensiz olmama rağmen bir hadis çok hoşuma gider. Peygamber diyor ki; “Her millet hak ettiği gibi yönetilir.”

Bu hadisi gerçekten söylemiş midir yoksa uydurma mıdır bilemem ancak çok müthiş bir söz değil mi? En basit apartman yöneticisinden, en tepede ülke başkanlarımıza kadar olan yönetici güruh bizlerin arasından çıkıyor. Bizlerin kültürü ile, bizlerin ahlaki değerleri ve dini yargıları ile yetişen insanlar öyle veya böyle bir şekilde yönetici oluyor.

Şimdi gelelim kendisini “hak” cephe olarak lanse eden Müslüman ülkelerin durumuna. Yolsuzluk, hırsızlık, taciz, tecavüz, cinayet, adam kayırma, vatana ihanet, servet düşkünlüğü, mezhep bölünmeleri, tekfircilik vs vs. Daha saymaya kalksam bizzat şeytanın kendisi gelip beni durduracak ve “aman abicim yapma mesleğimi elimden alacak bu adamlar” diyecek diye korkuyorum.

Eğer sizler Müslüman ülkelerin “iyi” veya “hak” cephe tanımına inanıyorsanız gazanız mübarek olsun.

Peki Hristiyan ülkeler ne durumda? Kendi ülkeleri söz konusu olduğunda Ortadoğu’da destekledikleri Müslüman liderlerin tam tersini yapıyorlar. Gelir adaleti, sosyal adalet, insan hakları gibi konularda kendi evlerinde oldukça başarılılar. Fakat bir insanın, bir toplumun veya bir devletin ahlakı sadece kendi evinde ve bahçesinde sergilediği tutuma göre belirlenemez. Sömürgecilik, kendinden olmayanı aşağı ve köle görme, kitlesel katliamlar, ekonomik yayılmacılık, köleleştirme politikaları gibi konularda Hristiyan ülkelerin sicilinden oluk oluk kan akıyor. Vahşi kapitalizmin gezegeni kıyamete sürükleme politikasında gönüllü askerlerden başka bir şey değiller.

Şimdi soracaksınız haliyle, “ee iki cephede birbirinden beter halde, hani nerede iyinin ve kötünün mücadelesi?” Bu mücadele de “iyi” olarak tanımlanabilecek bir cephe veya güruh yok. Bu mücadele kötülüğün farklı kutupları arasında yaşanıyor basitçe. Dili, dini, rengi, ırkı farketmeksizin kötülük birbirini gırtlaklıyor. Peki hiç iyiler yok mu? Elbette var ancak tüm iyileri bir araya toplasanız bir cephe etmeyecek kadar sayı az ve kuvvetçe düşük durumdalar. Ancak hala iddiamın arkasındayım. Bu yaşadıklarımız bir doğum sancısı olacak. Nasıl mı?

Dikkat ederseniz 21. Yüzyıl ile birlikte dünya üzerinde büyük oranda dinden kopmalar başladı. Yeni yüzyılın yeni nesli sorgulama konusunda oldukça cevvaller. Bu durumda internetin etkisi ile beraber bilginin global hızda dolaşımını da yok sayamayız tabi ki. O veya bu etkiyle olsun hiç fark etmez yeni nesil insanlığı dini fenomenler ile etkilemek ve ikna edebilmek artık imkansız. Yahudilik, Hristiyanlık, Budistlik, Müslümanlık gibi büyük kitlelere sahip dinler geçmişin kurguları ile günümüz insanını yönetebilecek ve ikna edebilecek yeterlilikte veya derinlikte değiller artık. Saymış olduğum tüm bu dini inanışlar baştan sona kadar yalandır, uydurmadır demiyorum. Her bir öğreti özünde hakikati barındıran eşsiz bir alandır ancak günümüzde gelmiş oldukları hallerin hakikatle uzaktan yakından bir alakası kalmış mıdır sizce?

Merhum Ali Şeriati’nin “Dine Karşı Din” isimli bir eseri vardır. Özetle şunu söyler : Bir dini, yine o dinin kendi dindarlarından oluşan ruhban takımı tahrifata uğratır. Şöyle bir dinler tarihine göz gezdirirseniz eğer bu iddianın %100 doğru olduğunu farkedersiniz. Museviliğin Kral Yahuda döneminde Yahudiliğe evrimleşmesi, İsa’nın öğretilerinin İznik konseyi ile adı Hristiyanlık olan bir dini yapıya dönüştürülmesi, İslami öğretinin Emevi, Abbasi döneminde ruhbanlarca yeniden dizayn edilmesi, Budizmin sözde aydınlanmacılar ve İngiltere etkisi ile pasif bir inanca dönüştürülmesi gibi örnekler arttırılabilir.

Bu şartlarda doğru olanda kalabilmek, doğruya tutunabilmek çok çok zor gözüküyor maalesef. Fakat imkansız değil, bir yolu var. Hanif öğretiye dönüşten başka gidilecek bir yer gözükmüyor. Ben hiçbir cephede yer almak istemiyorum, ben zaten kendi halimde iyi bir insanım diyorsanız eğer otomatik olarak az önce bahsettiğim kötülüğün bloklarından birisine yerleşmiş oluyorsunuz. Çünkü onlar sizin kişisel iyiliğiniz ile ilgilenmezler. İlgilendikleri tek şey sizin onların ayağına bağ olmamanızdır. Bu tutumunuzla zaten ayaklarına bağ olmayarak kendilerine en büyük hizmeti etmiş oluyorsunuz.

Peki gelelim Hanif öğretiye. Nedir Haniflik?

Haniflik tüm tanımların ötesinde, tüm dinlerin ötesinde, tüm ideolojilerin ötesinde yer alan dünya tarihinin en kadim öğretisidir. İnsanların hayal dünyalarında çıkarları uğruna yaratıp putlaştırdığı ve tanımlanabilir bir Tanrıya değil en net ifadesi ile kadir-i mutlak bir yaratıcıya inancı içerir. Tanrıyı bulma konusunda bilginin ve algının yetersizliğini savunarak hisçilik felsefesine dayanır. Kadir-i mutlak yaratıcı ancak ve ancak dünya hayatında duygusal olarak hissedilebilir der. Daha fazlası mümkün değildir.

Tanrıya isimler vermez, sıfatlar yüklemez ve insani olan tüm özelliklerden münezzeh tutar. İbadetin Tanrı için değil kişinin kendi tekamülü için yapılacağını savunur. Kadir-i mutlak olanın hiçbir ibadete ihtiyacı yoktur.

İnsan denilen varlığın evrendeki en üstün varlık olduğu iddiasına inanmaz. Üstünlüğün ancak tekamülde ilerleme ile spesifik olarak elde edilebileceğine inanır. Hanifin gözünde tüm ırklar, tüm renkler, tüm ideolojiler ve tüm dinler birdir. Hiçbir ayrım yapmaz, hiçbir üstünlük iddiasında bulunmaz.

Bir Hanif spiritüel olarak gelişmiştir. Materyalist bilimin ve muhafazakar öğretilerin doğal düşmanıdır. Sufizm, tasavvuf, Zen, Şamanizm gibi öğretilerle her daim dirsek teması vardır. Her hanif aynı zamanda bir gizemci ve simyacıdır.

Hanif öğretinin temel yasaları tüm dini öğretilerin temel yasaları ile benzeşir.
1- Öldürmeyeceksin!
2- Çalmayacaksın!
3- Adaletli olacaksın!
4- Toplumsal ahlaka ve fıtratsal ahlaka uygun yaşayacaksın!
5- Irza ve namusa göz dikmeyeceksin!
6- Cahil kalmayacaksın!
7- Önce evini, sonra sokağını, sonra mahalleni, sonra şehrini, sonra ülkeni, sonra dünyayı temizlemek için mücadele edeceksin.

Eminim ki bu yazıyı okuyan birçok insan “ee ben Hanifmişim zaten” diyecek. Evet çok sayıda insan farkında olmadan bu öğreti üzerine yaşıyor veya yaşamak için çaba gösteriyor. Fakat artık farkına varmanın, mücadele etmenin ve manevi olarak kaybolmuş insanlara ışık olmanın vakti gelmiştir.

Haniflik elbette bu kadar cümle ile anlatılacak kadar basit değildir. Ancak temel hatlarını anlamak açısından bu kadar açıklama yeterlidir. Daha fazla bilgi için Instagram- Hanif Bodhi Akademi sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Tefekkür et: Cevizi kırmayan, tüm cevizi kabuktan ibaret zanneder. (Gazali)

Yazar: Cenk Eğilmezbilek

(Visited 57 times, 1 visits today)
Kapat
Yandex.Metrica