Yazar: 19:38 Analiz, Köşe Yazıları, Manşet Haberler • 5 Yorum

11 Sene Daha!

Bugün 3 Haziran 2013 Pazartesi…

 

Başbakan Kuzey Afrika gezisine çıkmak üzere ve havaalanında açıklama yapıyor. Gazeteciler açıklama sonrasında kendisine sorular soruyorlar…

 

Bütün ülke pür dikkat bu anı izliyor. Acaba neler söyleyecek? Bazılarına göre “yumuşama”, bazılarına göreyse “taviz veya geri adım” mı? Yoksa kendi sözleriyle pekiştirdiği gibi, “dik bir duruş” mu?

 

Bir yandan bu açıklamaları izliyorum. Bir taraftan da okumakta olduğunuz yazıyı yazıyorum.

 

Tam altı gündür, önce doğacı ve yeşilci masum eylemlerle başlayan, sonra vandalizme evrimleşen ülkemiz sokaklarını izliyorum.

 

Kitaplarımı okuyanlar bilirler. Özellikle ilk iki kitabımda dikkat çektiğim bir şey vardı. Bu öyle bir şeydi ki, kitlelerin tercihlerini hemen etkileyerek yönlendirebiliyor ve hedefinde olan kişi, kurum ve devlete alabildiğine güç kazandırıyordu.

 

Ben buna “mağduriyet ilkesi” diyorum.

 

Bu ilke, İsrailoğullarına mucizevi bir şekilde tam 2500 yıl sonra devlet kurdurabilmiştir.

 

Bütün sağ iktidarlar, bu ilkenin işlemesi sayesinde devletin başına gelebilmişlerdir.

 

Şu an havaalanında gazetecilerin sorularını cevaplamaya gayret eden Başbakanımız da yine bu ilkenin işlemesiyle seçimi kazanıp bizi yönetmeye başlamıştır.
Bu kez, bu ilke “Gezi Parkı” eylemcileri için lehte çalışmakta. Bu ilkenin gücünü ve ivmesini hep birlikte izlemekteyiz. Bizi yönetenler için sanki her şey bir anda tersine dönmüş gibi görünmeye başladı. Zaman akıyor ve bütün doğal yasalar hala çalışıyor. Mağduriyet ilkesi bir doğa yasası olmasa bile, en az onlar kadar güçlü olduğunu kanıtlamış olarak sosyal kitleler üzerindeki hükmünü devam ettiriyor.

 

Akşam saatlerine doğru MHP lideri Bahçeli bazı açıklamalar yaptı. Başbakan’a hem destek verdi, hem de eleştirdi. Bahçeli’nin vurgusu vandalizmin ülkeyi bölmek için masum yeşilciliği siper yapması üzerineydi ve “biz bu tuzağa düşmeyeceğiz” dedi.

 

Acaba mağduriyet ilkesi tekrar Başbakan’ın yelkenlerini doldurmaya başlar mı dersiniz?

 

Aşırı akımlar, sanıyorum ki karakteri gereği yıkıcı olmak zorundalar. Giderek kendilerini güçlü kılan ve geniş kitlelerle buluşturan bu ilkeye ters düşmek zorunda kalacaklardır. Çünkü tek bilinen propoganda yöntemi anarşi ve Vandalizm olduğu sürece bu sonuç kaçınılmaz gibi görünüyor.

 

Sosyalist geleneğin temellerini atan Marx ve Lenin, insancıl pratiklerle aşılamadığı sürece, kendisini Kominizm’den ayıramadığı müddetçe bütün kazanımlarını elde ettiği hızla, giderek yitirmeye mahkum görünüyor.

 

Komünizm, Anarşizm’i hep yüceltmiştir. Hatta terörizmi tek propoganda çeşidi olarak hep benimsemiştir.

 

Yeşilci masumiyet ile başlayıp önderliğini aşırılığa teslim eden Gezi eylemleri de doğal olarak vurucu kırıcı propoganda eylemlerinin yönetimine girerek mağduriyet ilkesinin rüzgarını giderek tersten almaya başlayacaklardır.

 

İyi ama Başbakan ve ona bağlı kolluk kuvvetleri, yani devlet, yani istihbarat bütün bunlardan habersiz mi? Nasıl böyle kendilerini açığa düşüren bir hataya düşebilirler. Üstelik bu tavırlarında hala ısrar ediyorlar. Başbakan iktidarı kendisine sunan mağduriyet ilkesini bilmiyor mu? İlk gün kem küm açıklama yapamayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ve Vali’nin ve İç İşleri Bakanı’nın bütün bunlardan haberi yok mu? Başbakan’ın ve ona bağlı istihbaratın aylarca hazırlanmış olduğu iddia edilen, iç ve dış bağlantıları olduğu söylenen bir girişimden haberi olmaması düşünülebilir mi?

 

Dış bağlantının olup olmadığını ben bilmiyorum ama Başbakan böyle söylüyor. Hiçbir bilgisi olmasa herhalde söylemez ve sonra beklenir ki, belgeleriyle faillerini açıklar. Çünkü sorulan bir soru üzerine “bunu yapan yabancılarla konuşacağım. Anlamazlarsa aynı dille misilleme yapacağım” dedi. Konuya bu kadar hakim görünen bir lider mağduriyet ilkesini işletecek ve aşırı uçları geniş kitlelerle buluşturacak böyle bir hataya düşebilir mi acaba? Altı gündür görünen odur ki hataya düşülmüş. Ortalık toz duman ise ortada bir hata olmalı değil mi?

 

Şu an bu yazıyı yazarken bile Beşiktaş semtinde polis hala göstericilere gaz kapsülleri atıyor. Seslerini duyabiliyorum ve özellikle not düşüyorum ki, bu yazı daha sonra okunduğunda ülkenin şartları ve atmosferi okuyanların zihninde canlansın.

 

Şimdi sıkı durun…

 

Bence Başbakan’ın gezi eylemcilerini bu kadar kısa zamanda, bu kadar popülerleştiren mağduriyet ilkesinden herkesten çok haberi var. Ayrıca bu ilkenin kendi yelkenlerini doldurmasını sabırla bekliyor. Çok uçuk bir komplo teorisi olarak anlaşılmasın ama diyeceğim o ki, bu ilke kendi lehine çalışmaya başlayınca şimdiye kadar nüfuz edilemeyen Ergenekon’un medya ayağı ve iş adamları, hatta siyasetçiler ayağı devreye alınacak gibi görünüyor.

 

200 yıl önceki bir Osmanlı aliminin yazmış olduğu divanının şiirlerinin satırlarından öğrendiklerimi eğer yanlış yorumlamıyorsam, AKP daha 11 sene kesintisiz olarak bizi yönetmeye devam edecek.

 

Güncel bir işaret olarak Başbakan’ın Reyhanlı olayları üzerine yaptığı açıklamaları gösterebilirim: CHP’yi vatan hainliğiyle suçlamıştı. Yabancı devletlerin servisleri adına çalışan ajanlarla iş birliğine ait bilgi ve belgelerden bahsetmişti. Bu konuşma yeni Ergenekon dalgalarının sinyali olarak daha bir hafta önce göz kırpmıştı. Çok abartılı bir yorum olarak algılanmasın ama size şu kadarını söyleyebilirim ki; daha önce Kenan Evren’in kapattığı CHP, bu kez hiç açılmamak üzere Anayasa Mahkemesi kararlarıyla kapatılabilir.

 

Belki bazı iş adamları bütün bunları hissetmiştir. Çünkü böyle iddialar var. Son güçleriyle Gezi eylemlerini desteklediklerine dair bazı iddialar var. Başbakan’a gazetecilerin sorduğu soru, bu iddialardan birisi üzerineydi. Altı gündür olayları yansıtmayan bazı büyük TV kanallarına İstanbul sermayesi reklam ambargosu koymuş, ne diyorsunuz diyerek gazeteciler sordu. Başbakan da şöyle cevap verdi: “Bunları araştırıyoruz. Eğer belgeleriyle tespit edersek bedellerini ödeyecekler.”

 

Global seviyede iş yapabilen bir iş adamı sınıf çıkarları tamamen ters olduğu halde anarşiye kayacağı, önderlerinin ideolojilerinden açıkça belli olan eylemleri göstermeyen televizyonlara neden reklam ambargosu koysun? Acaba sıranın kendilerine geldiğini hissettiler de onlar mı Başbakan’a karşı tavır alma yoluna gidiyorlar?

 

Başbakan, polisin sert tepkisinin hangi sonuçları getireceğini bence biliyordu. Çünkü bu şey aslında onu iktidara taşıyan şeydi ve çok güçlü bir etki enerjisine sahipti. Aynı güç, bu eylemlerin rüzgarının değişmesiyle ikinci kez daha güçlü bir iktidar döneminin kapısını Başbakan’a açacak gibi görünüyor. Tam 11 sene daha var. Bu arada Nüfuz edilemeyen Ergenekonculara tamamen ulaşılabilecek. Medya ayağı, iş adamları ayağı, siyasetçiler ayağı şimdiden hazır olsunlar. Medyanın altı gündür sus pus olması onları ne derece dışarıda tutar, bilemem. Ama diğer kesimlerin üzerine kuvvetlice gidilecek. Bugünden bunu görebiliyoruz.

 

Bütün bunları mağduriyet ilkesi denilen ve ışık hızıyla etkileyen bir enerji başarıyor. Çok çok ilginç şeyler yaşıyoruz…

 

Hiçbir şeyden habersizce eylemlere destek veren anne babaların sevgili evlatları olan gençlere de şunu söylemek istiyorum. Şimdilerde Ergenekoncu olarak yargılanan Doğu Perinçek’in bir kitabı var. Kitabın adı “Doğru Eylem Nedir?”. Bu kitapta 70’li yılların anarşi ortamındaki çatışmacı örgütlerin yaptığı yanlışlıklar eleştiriliyor. Kitleleri en geniş kesimiyle kazanmaya yönelik tavsiyelerde bulunuluyor. En dikkat edilmesi gereken ilke olarak “haklı zeminde olmak” öne çıkarılıyordu.
Aradan geçen yıllar Doğu Perinçek’i haksız bir zemine taşımış olsa bile yazdığı bazı şeylerde doğruluk payı varsa, bunun değerlendirilmesi hakça olmalıdır diye düşünüyorum.

 

Ben haklı zeminde olanlar için çok hızlı çalışan ve çok güçlü olan, çok işlevsel olan bir ilkenin her zaman çalıştığını gözlemliyorum ve her zaman haklı zeminde kalmaya gayret ediyorum. Eylemcilere destek veren bütün gençlere tavsiyem, aman haklı zeminden ayrılmayın. Eğer sizi yönlendireler haklı zeminden uzaklaşmışlarsa, siz de onlardan uzaklaşın. Çünkü mağduriyet ilkesi, hiç kimsenin bulunduğu konuma aldırmadan hükmünü icra ediyor.

70’li yıllarda bu ilkenin işlevi öyle bir biliniyordu ki, etrafındaki kitlenin uzaklaşma eğilimini sezen örgütler kendilerine özel suikastlar düzenlerler, mağdur pozisyonuna sahte olarak girerlerdi. Bu o kadar evrensel güce sahip olabilen bir ilkedir ki. Bazı araştırmacıların iddialarına göre mağduriyetlerini yitirip tıkanan İsrail, yine kendi aleyhine bazı tertipler düzenleyerek tekrar rüzgârı arkasına almış ve böylece ayakta kalabilmeyi başarabilmiştir.

 

Gençliği anarşi dolu yıllarda geçmiş bir arkadaşınız olarak şunu söylemek istiyorum: Ben bu yaşıma geldim, bir şey anlamış değilim, siz bu olan bitenden neler anlıyorsunuz? Anlayabilmek için arada sırada evrensel bir mesaja göz atıyorum. Şöyle bir satır çıktı karşıma: “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardından gitme. Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mesul bulunuyor.”(İsra Suresi, 36)

 

Neler olup bittiğini ben bilmiyorum. Siz biliyor musunuz?

 

Bir bilen varsa beri gelsin…

 

Serhat Ahmet Tan

(Visited 107 times, 1 visits today)
Kapat
Yandex.Metrica