Geçen Salı günü Taksim’deydim…
Meydana doğru yürüyorduk…
Flamalar…
Sloganlar…
Yine eylem vardı…
Tam bir saat önce arkadaşlarla konuşuyorduk. Konu dönüp dolaşıp Gezi eylemlerine gelmişti…
“Bitti artık” diyenlere karşılık “pek bitmedi, devam edecek” diye diretmiştim…
Meydana doğru kalabalığı görüp, sloganları duyunca içimden; “galiba devam ediyor” diye geçirdim.
Polis kurşunuyla vurulup ölen gençler anılıyordu…
Ethem Sarısülük ve diğerleri…
Korteji başından sonuna izledim. Konuşmaların hepsini dinledim…
Artık ne ağaçlar vardı ortada, ne doğa sevgisi, ne de yeşillik…
Güç alınmak istenen zemin artık kargaşanın ürettiği mağduriyetler olmuş. En azından bana öyle göründü…
Televizyon yayınlarını izliyordum. Tartışma programlarında devamlı olarak önceki kuşaklara hiç benzemeyen “X” kuşağından veya “Y” kuşağından bahsediliyordu.
Şöyle bir bakıyorum da bütün bu anlatılanlar gerçeğe ne kadar yakın acaba? Karşımızdaki yepyeni bir durum da biz mi anlayamıyoruz acaba?
Bu eylemler hiç keşfedilmemiş yepyeni ve özgün pratiklerle mi yürütülüyor?
Sağcısı olsun, solcusu olsun fark etmiyordu. Eskiden yani 1980’e kadar eylemlerin sürgit devam edebilmesi için bir yöntem bolca kullanılırdı.
Önce masum taleplerle ilk eylem gerçekleştirilir, bu eylemde bir “kurban” olabilmesi canı gönülden dilenirdi. Hatta iş pek şansa bırakılmaz, sonucu garanti edecek bazı tahrikler planlanır, eylemin içine serpiştirilirdi. Önemli olan karşı tarafın sinirlerini iyice bozmaktı. Nasıl olsa kendisini tutamayan birisi bu tuzağa kesin düşerdi. Daha sonra ise bu kurban güçlü bir mağduriyet zemini olarak yıllarca kullanılır, bu sayede yeni yeni eylemler sahnelenirdi…
Bu yöntemin adına MERDİVEN diyorduk.
Çünkü artık olayları tırmandırabilirdiniz. Yetenekliyseniz ve yeterince atılgansanız siz de tırmanırdınız. Belki de merkez komiteye seçilebilecek kadar yukarıya çıkardınız.
Haklıydınız…
Sizinle aynı görüşü paylaşan bir can yok olup gitmişti…
Öyle olurdu ki artık ilk eylemin hangi taleplerle yapıldığı bile unutulurdu. Ne için mücadele ettiğinizi bile hatırlamazdınız.
Sürgit kargaşa için çok güçlü bir neden vardı. Haklı zemin ise hiç kaybolmazdı.
Kurbanlar ise giderek çoğalırdı. Hem sağdan, hem soldan, hem de polisten…
Herkes haklıydı ve herkes merdivene tırmanırdı…
Her eylem yeni bir kargaşa üretir, her yeni kargaşa yeni yeni kurbanlar üretirdi…
Herkes haklı zeminde kalır, güçlenen haklı zeminler ise yeni eylemlere kapı açardı…
Hiç bitmeyen kaos bir devir daim makinası gibi kendi enerjisini yoktan üretirdi…
KAOS giderek genişler ve derinleşirdi…
İşte bu eylem türünün adı MERDİVEN idi…
Ara sıra sohbet ettiğim polis memuru arkadaşlarım var. Bu şanssız genci onlara da sordum; “nasıl oldu?” dedim, “kasıt var mı sizce?” Hemen hepsinin ortak cevabı; “birincisinde havaya ateş etti, ikincisinde ise eline çarpan taş namluyu çevirince istemeyerek vurmuş oldu” dediler. Benim tahminim ise ikincisinde silahı tutan bileğin patlamanın şiddetiyle savrulması şeklindeydi…
Bütün bunlar ortaya tüm açıklığıyla çıkmalı. Araştırma çok titiz bir şekilde yapılmalı. Şeffaflık ise bu tür olaylarda çok önemli, geçmişte bu tür olayların üzeri örtüldüğü için çığ gibi büyüyen olaylar zincirinin altında koca bir ülke ezilecekti. MERDİVEN, şeffaflığa bağlı olarak çalışıp çalışmamaya karar verecektir. Açıklık ve şeffaflık MERDİVEN’in en büyük düşmanıdır.
Vefat eden Ethem kardeşime Allah’tan rahmet diliyorum. Bana göre o, çok uzun vadeli olarak titizlikle hazırlanmış olan bir plan içinde, hiçbir şeyden habersiz bir şekilde idealistçe hareket ediyordu.
Eğer samimi olarak ülkesini ve insanlarını düşünerek olaylara katılmış ise ŞEHİT bile sayılabilir…
Samimi iseniz yanlış tarafta olsanız bile Allah indinde bunun hiçbir önemi yoktur. İslâm tarihinden benzer birçok olay gösterebilirim. Hepsi de sahabe idiler, Peygamberimizin arkadaşıydılar, hatta içlerinde yaşarken cennetle müjdelenmiş olanlar bile vardı. Gerçeğin ne olduğunu ancak Allah’a kavuşunca anlayacağız. Yargımız ise seçimlerimize göre yapılacak. Fakat hangi tarafı seçtiğimize göre değil, ideali seçtiğimizden yargılanacağız…
Seçtiğimiz ideal önemli olacaktır…
Samimiyetimiz yanlış tarafı seçmiş olsak bile bizi kurtarabilecektir…
Yaratan’ın tarafı yoktur. Yaratan bazı ilkeler ve kurallar vazeder, haklı zeminleri belirler. Artık bize kalan ise bu çizgiye uygun olan yolu bulup keşfetmektir.
Bazen kendisini haklı zanneden iki tarafın ikisi de Allah’ın çizgisine aykırı olabilir…
Her iki tarafta da bulunan bazıları bulundukları yeri Allah’ın çizgisi olarak bilebilirler…
İçki, kumar, zina neden yasaklanmış dersiniz? Bunlar yasak, çünkü kargaşa üretiminin zemini oluyorlar…
Bir yetimi, bir fakiri doyurup başını okşamak, zekât vermek niye emrediliyor? Bunlar teşvik ediliyor. Çünkü kargaşa zeminini ortadan kaldırıyorlar…
Daha önceki yazılarımda değinmeye gayret ettim: Bana göre gezi eylemleri yolunda gitme eğilimine girmiş olan ülkemin işlerini karıştırmaya yönelik olarak planlanmış, özel bir stratejiyle uygulanmış bir iştir.
Sadece MERDİVEN bile elden kaçırılması istenmeyen mağduriyet enerjisinin yeniden zorlama bir yolla elde tutulması gayreti olduğunu açıkça gösteriyor.
Salı günü Taksim’de gerçekleşen son eylemde ben sadece bir MERDİVEN üretebilme isteği gördüm…
Gezi eylemlerinde bana göre derin bir örgütlü yapı var. Ama kime sorarsanız sorun hiçbir örgütlü yapı yok. Her şey kendiliğinden oluyor. Hepsinin suçlusu ise sadece sert davranıp orantısız güç kullanan polis…
Peki, MERDİVEN de mi kendiliğinden oluşuyor?
Eylemlerin devam ettirilmesi için adeta can simidi gibi görülen MERDİVEN de mi polisin işi?
Bütün gençler şunu çok iyi anlamalıdırlar:
Serbest rekabetçi dönem çok gerilerde kalmıştır. O dönemde emperyalizm denen canavar olmadığı için hak zorla alınabiliyordu. Hak için mücadele, insanoğluna zarar değil ilerleme sağlıyordu. Kapitalizm, günümüzde globalizme evrilmiştir. Artık her eylem, her kalkışma, her protesto, büyük global bir gücün kuvvetli sızmalarıyla yönlendiriliyor. Bu yön ise kesinlikle masum bir yön değil. Sadece masumiyeti, hak aramayı, özgürlük isteklerini kendisine perde yapıyor ve açıkça tuzağa düşürerek kandırıyor…
Gezi eylemlerinde sınıf temeli var mı Allah aşkına?
Haklı talepler var mı?
Sormak zorundayım: Ayakta plaj terlikleriyle, kafaya işçi bareti takılarak eyleme gidilir mi?
100.000 dolarlık Jipe arkadaşlarını doldurup, jipi otoparka bıraktıktan sonra, başkalarının belki de tek mal varlığı olan arabalar talan edilir mi?
2000 liralık akıllı cep telefonu ile eylemcilere destek olup polise taş atılır mı?
Birçoğunu görüyorum. En pahalı evlerin olduğu semtlerde çalınan tencere tavalar hangi eyleme ne kadar güç verir? Burjuva devrimi yüzyıllar önce olmadı mı? Yoksa ben hayal mi görüyorum?
Bütün bu çelişkileri görmeyeyim mi?
Sosyalistler bu görüntülere ne yorum getiriyorlar acaba?
Milli kurtuluş hareketlerinin sosyalistlerce devrime ek güç olarak kabul edilmesi, MAO ZEDUNG’un önermesiyle yıllarca kıyasıya tartışılarak eleştirilmişti…
Eğer devrimi destekleyecek, enternasyonalizme güç verecekse, Suriye’deki muhalifler devrimlerin itici gücü olurlar. Orada milli kurtuluş mücadelesi yapılmıyor mu?
”Ben Burjuvayım” diye bağıran görüntülerin hangisini hak aramanın itici gücü olarak gezi eylemlerinin hanesine yazmalı acaba? 70’li yıllarda herhangi bir eylemde böyle görüntüler olsaydı kıyamet kopardı. Herkes işçi parkası giyerdi ki sınıfsal bir görüntü verebilsin…
Gezi eylemlerinde işçi nerede? Köylü nerede? Küçük burjuva nerede? Bunları sorgulamak gerekmez mi?
Herhalde ev kiralarını ödeyebilmek için kesintisiz 12 saat çalışmaktan Taksim’in nerede olduğunu bile hatırlamıyor olacaklardır. AVM’lerdeki zincir mağazalarda çalışan herhangi bir genç, Gezi parkında 20 gün sevgilisiyle birlikte yatarak eylem yapabilir mi?
Yapacak olursa sonuç bellidir; hemen işini kaybeder. Ama her ne hikmetse zincir mağazaların bazılarının patronları Gezi parkındaydılar…
Daha çok gözlemim var…
Yazık oldu gidenlere…
Sadece Ethem değil, iki de polis var…
Onlara da Allah’tan rahmet diliyorum. Onlar da ŞEHİT olmuşlardır diye umuyorum…
Kargaşa mı istiyorsun, yoksa sulh için mi didiniyorsun?
Global emperyalizmin artık enternasyonal bir devrim korkusu kalmamıştır. Bu sebeple geçmişte devrim adına üretilmiş her ne kadar mücadele tekniği varsa hepsini alabildiğine kullanmaktan hiç çekinmiyor. Globalizmin tek bir derdi var. KAOS daha da yaygınlaşsın ve derinleşsin…
Ülkeler devamlı kan kaybetsinler…
Global emperyalizm gücüne bu yolla daha da güç katıyor. Bunu görebilmek lazım…
Global emperyalizmin çekirdeğini oluşturanların ise çok daha ötede evrensel bir amacı var. Kitaplarımda bunu az çok temas ederek anlatmaya çalışıyorum. Şu kadarını söyleyeyim ki en tepedeki amacı insanoğlunun neslinin devamıyla ilgili…
Gezi parkında günlerce yatmanın kendi nesline zarar vermek isteyen bir güce destek olabileceği kimin aklına gelir ki?
KAOS hiç bitmesin isteniyor…
Diğer ülkelerde; Mısır’da, Suriye’de MERDİVEN mükemmel olarak çalıştırılıyor. Türkiye’deyse takıldı…
Gayretler devam ettiriliyor. Merdivenin önünün açılması gerekir.
Size bir SİMETRİ’den bahsedeyim. Araştırmakta olduğum gizemli konular bana bir simetrinin varlığını haber veriyor. Bu simetrinin İSRAİL ile ilgili olarak varlığını daha önce kitaplarımda yazmıştım. Türkiye’nin yaşayacaklarıyla ilgili olarak da bir simetri olduğunu sanıyorum.
Eğer yanılmıyorsam hicri 1435 senesine geçiş günü olan 7 Kasım 2013 tarihi tam orta noktada olmak üzere geçmişe ve geleceğe yönelik olarak ülkemizin iç dinamikleriyle ilgili bir simetri mevcut. Gezi olayları da ülkemizin bir dinamiği olduğuna göre doğal olarak simetriye dahil olmalı diye iddia edebilirim.
Şunu söyleyebilirim. 7 Kasım’a kadar Gezi grafiği nasıl bir seyir izlemişse, sonra da benzer bir çizgiyle gelecek sene Mayıs ayının sonuna kadar sürüp gidecek, başladığı gibi ani bir çıkışla son bulacak.
Umarım bu sadece benim bir tahminim olarak kalır, inşallah yanılırım. Çünkü bir seneye yakın sürecek olan bu tür bir kargaşa ortamı ülkemize ve insanlarımıza çok kan kaybettirebilir…
Aman merdivene dikkat edelim. Azgın global bir güç olayları tırmandırarak insan neslini güçsüz bırakmaya çalışıyor, ayrıca kararlı görünüyor…
Gerçekle yüz yüze kalınca şunu söylemek zorunda kalırsak, hepimize çok yazık olur ve şu sözler adeta gerçek olur:
“Ah biz ne yaptık?
Bizler bundan habersizmişiz.
Biz kendimize zulmetmişiz.”
(ENBİYA SURESİ: 97)
Bu sözleri kimler söylüyor biliyor musunuz?
Gelecekte bir gün dünyayı istila edecek olan yaratıklar saldırıya geçtiklerinde bu istilaya şahitlik eden torunlarımız söylüyorlar. Yani bizler söylüyoruz, bütün insanlar söylüyor.
“Ah biz ne yaptık?…
Biz kendimize zulmetmiş olduk!…”
KAOS kimin işini kolaylaştırıyor şimdi anladınız mı?
İstilacıların değil mi?…
Serhat Ahmet Tan
30.06.2013
Böyle bir zamanda fikirlerini paylaşman gerçekten sevindirici, öngörülerini şekillendiren kaynağın sağlam olduğunu bilmek onları herhangi bir nasihatten dahada değerli kılıyor.
Fakat;
Benim anlam veremediğim şeyler var, ortada bir oyun oynandığı gayet açıkken neden yöneticilerimiz tarafından bu kaos oyununu dahada kışkırtıcı hareketler sergileniyor, en başından birkaç basit geri adım atarak farklı düşünenlerin gönlünüde kazanmaya çalışmak yerine tam aksine çapulcu, ayyaş, dinli, dinsiz öteki beriki şu bu… milleti kışkırtarak ayrıca sergilediği tavırlarla desteğini aldığı seçmenlerin gözünde halkın diğer kısmını vatan haini gibi göstererek kaos ortamını körüklüyor.
Onlarca yıllık bir siyasetçinin böyle basit hatalara düşmesi imkansız, bu tavırlarının sonunun nereye varacağını kesinlikle biliyordur. Böyle yaparak kaosun dahada büyüdüğünü görmek için ortalama bir zeka yeterlidir.
Hal böyleyken lutfedip paylaştığın değerli görüşlerinde her nedense hep halkın oyuna gelmesi ve kaosun büyümesine sebep olmasından söz ederken, neden dürüst davranarak gerçekleri halkıyla paylaşmayan, birlik çağrısı yapmak yerine yüzde elliyi evde zor tutuyorum diyen, belkide bir kaç kelimeyle tüm oyunları bozabilecek olanlara bir çift laf söylenmiyor.
Birde kaç dönemdir ülkeyi yönetenlerin uygulamarından bir şekilde herhangi bir sebepten dolayı canı yanmış protesto edenlerin kılık kıyafetinden tutunda cepindeki telefonun kaç paralık olduğuna kadar ayrıntılarla ilgileniyorsunuz, ne biliyorsunuz belkide o arkadaşlar sabaha kadar eylem yapıp sabah işe gidiyorlardır, ne biliyorsunuz o akıllı telefonları hükümetin belirlediği 773,01 TL asgari ücretle çalışan, haksız kazanç dağılımına rağmen çağın getirdiği bazı güzellikleri borçla harçla yaşamaya çalışan insanlar olmadığını.
Bu halka bu kadar haksızlık eden yöneticilere karşı gelmekten daha iyi haklı zemin olabilir mi, ülkemin insanlarının Allah tarafından bahşedilmiş her türlü doğal kaynakları, madenleri, denizleri, toprakları, sayısız imkanlarına rağmen işsizlikle, haksız ücret dağılımıyla, her türlü yolsuzluk ve yalan dolanla mağdur edilmesinden daha iyi mağduriyet olabilir mi?
Haklı zeminde yada mağdur olmamız için daha ne kadar sömürülmemiz gerekiyor ? Birileri oynadıkları kaos oyununa bu planlardan habersiz olan halkın bu haklı isyanını kullanmaya çalışıyor ve ülkenin başbakanı bu tuzağı görüp halka karşı işlediği çeşitli hatalarını düzeltmeye çalışacağına halen insanları kışkırtmaya yelteniyorsa ben bu kaos oyununun oyuncularını dışarıda değil içeride ararım …
Başbakanın 2023, 2071 gibi özel tarihlere hedefler koyması, çok uzak tarihler olduğu ve yarın bile her şeyin tersine dönebileceği bir kaos ortamında bundan gayet emin duruyor olması nasıl açıklanmalıdır, milletiyle paylaşmadığı “acaip” bir şeyler mi biliyor?
Buna ilaveten bu olaylar Türkiye’nin kapıdan girip bu süslü gösterilen serüvene başlamasına engel midir, yoksa daha mı kolaylaştırır ?
Bu arada biz Irak kapısından gireceğiz diye beklerken, bu KAPI şu yada bu şekilde girip dolaylıda olsa savaşa dahil olduğumuz Suriye’nin “Babel” El Havva sınır kapısı olmasın sakın!
“Gerçekten müminlerseniz Allah’ güvenin, girin kapıdan” diyen Allah’ın nimet (yöneticilik) verdiği adamlarla, komşu ülkede müslüman kardeşlerimiz zulüm görüyor, haksızlık karşısından susan dilsiz şeytandır, buna seyirci kalamayız diye ikna kabiliyetini insanların dini inançlarını kullanıp güçlendirerek Türk halkını Suriye’ye girme konusunda ikna etmeye çalışan yöneticiler arasında benzerlik yok mudur, bizi bu tehlikeli maceraya çekmek isteyenlerin gazına gelmeli miyiz?
Değerli Hocam, yine çok önemli tespitlerde bulunmuşsunuz. İnan beyin söylediği gibi bende hükümetin bu olayları neden kışkırttığını merak ediyorum. Acaba onları kazanmak yerine tek taraflı mücadeleyi tekeline alıp, eylemcilerin olabilecek taleplerini ortadan kaldırmak içinmiydi. Eğer öyleyse şu durumda hükümet kazandı, ama gelecek bize neler gösterecek. Saygılarımla.
bu arada bir şey söylemek istiyorum atatürkün vasiyeti olduğuna dair iddialar var ve bu iddialar doğrultusunda bazı söylentiler var eğer doğru ise ve devlet ileri bir tarihe bırakmazsa 2013 10 aralıkta açıklanması gerekiyor eğer o mektup yada not şeklindeki belgeler açıklanırsa olaylar çıkma ihitmali var … inal bey 2023 ve 2071 özel hedef koymasının nedeni bencede acayip şeylerden haberi var maalesef benim araştırmalarım tayyip erdoğanın eline geçtiği söyleniyor doğrumu bilemem asıl can alıcı nokta bu bilgiler abd nin elinde ! ve atatrkün ebced hesabıyla yazdığı idda edilen bilgilerin olduğu söyleniyor geçmişe bakarsanız adnan menderes için siz isteseniz hilafeti bile getirebilirsiniz denmesi ve turgut özalın türk dünyası ile ilgili projeleri… özal ve kenan evren bu mektubu okudugu soyleyniyor ….
düzeltme : yazıda 10 aralık değil 10 kasım olacaktı yanlış yazmışım
birde serhat beyin kitaplarında 2019 yılında kerem paşadan bahsediyordu sanırım bu tarih çok yakın zamanda olma ihtimali var çünkü olayların uzun sürmesi demek devleti idare edecek kişi değişecek adı kerem olmasa bile kerem gibi biri gelmesi demek birde buradan darbe anlamı çıkmasın