AYNADAKİ ANTİ-MADDE
Kâinatta her ŞEY, zıttı ile birlikte vardır. Sadece cisimler değil, kavramlar bile zıttı ile birlikte ele alındığında anlam kazanır. Sıcak-soğuk, büyük-küçük, hızlı-yavaş, iyi-kötü gibi…
Bilim adamları -ki bunların başında Paul Dirac gelir- bir adım öteye giderek, 1920’li yıllarda her atomun, dolayısıyla maddenin de zıttı olması gerektiği fikrinden hareketle anti-madde kavramını pozitif bilim dünyasına kazandırmışlardır.
Anti-madde kavramının çok basit bir matematiksel ispatı vardır. x2= 4 denkleminin sonucu bize maddenin de anti-madde ile beraber var olduğunu kanıtlar. Şöyle ki: Eğer x’in karesi dört ise, x’in kendisi 2’dir. Yani x=2. Çünkü iki kere iki dört eder. Buraya kadar her şey normal görünüyor, öyle değil mi? Evet ama bu basit denklemin bir sonucu daha vardır. O da şudur: x=-2. Çünkü -2 çarpı -2 de dört eder (iki tane negatif sayının birbiriyle çarpımı bize her zaman pozitif sayı verir). Yani sonuç olarak -2’nin karesi de dörttür.
x= 2 ve aynı zamanda x= -2
Bu sonuca göre x aynı anda hem 2 hem de -2 oluyor.
Anti-maddenin atomlarındaki parçacıkların yükü, zıt-eşi olduğu maddenin atomlarındaki yükün tam tersidir. Yani örneğin fiziki evrendeki artı yüklü bir proton anti-madde dünyasında eksi yüklüdür veya eksi yüklü bir elektron, artı yüklü bir elektrondur (pozitron). Anti-madde, maddenin eşidir ama zıttıdır. Aynaya baktığımızda kendimizin aynısını görmemiz gibi. Ama aynadaki yansımamız da bizim zıttımızdır. Nasıl mı? Aynanın karşısına geçip sağ kolunuzu havaya kaldırdığınızda, karşınızdaki adamın, sol kolunu havaya kaldırdığını göreceksiniz. İşte bu zıtlıktır. Yansıma aynanın cam yüzeyinde derinlikli, yani üç boyutluymuş gibi görünür ama aslında camın arkasında derinliksiz bir siyahlık, bir karanlık vardır.
Anti-madde ile madde bir araya geldiği zaman birbirlerini yok ederler. Çünkü ikisinin yükleri tamamen zıttır. Artı ve eksi yükler bir araya gelince, birbirlerini sıfırlar. Artı iki ile eksi ikinin, toplandığı zaman sıfır etmesi gibi.
Zaten anti-madde ile ilgili yapılan gözlemler, madde ve anti-maddenin bir araya geldikten sonra yok olmaları ve bu yok oluştan dolayı medyana gelen rezonansın ölçümüyle anlaşılır. Yani hiçbir insan, anti-maddeyi görmüş değildir. Onun ortaya çıkardığı etki veya diğer bir değişle yansıması gözlemlenmiştir.
Bilim adamlarının çoğu anti-maddenin kütlesinin, maddenin kütlesiyle “eşit” olduğunu düşünür (“düşünür” diyorum çünkü bu deneysel olarak ölçülmüş veya ispatlanmış değildir). Ama ben bu konuda aynı görüşte değilim; onların, aynanın yüzeyindeki yansımanın sanal derinliğindeki aldatıcılık misali yanıldığını düşünüyorum.
Eğer anti-madde, maddenin her bakımdan zıt ikizi ise, sadece elektriksel yüklerinin değil; kütlelerinin, sıcaklıklarının, zamanlarının ve hızlarının da zıt olması gerekir. Bu tespitteki can alıcı nokta, anti-maddenin hızının eksi değerde olması gerektiğidir.
Burada şöyle bir soru gelebilir: Peki ya madde hareket hâlinde değilse, yani duruyorsa ne olacak? Kâinatta hiçbir şey durmaz. HERŞEY uzayda bir akış içindedir. Bütün atomlar hareket halindedir. Bir mermiden daha hızlı bir şekilde Solarapeks yörüngesinde ilerleyen güneşimizin etrafında dönerken, onunla beraber Vega yıldızı doğrultusunda bir istikamete biz de ilerliyoruz. Güneşimizle birlikte, Samanyolu galaksisi içinde bu yolculuğu yaparken, galaksinin çok daha yüksek hızlarda ilerlemekte olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. O ilerlerken bizi de içinde götürmektedir. Uzayda hiçbir cisim sabit değildir ve olamaz. Çünkü uzayın kendisi bile genişleme deviniminden dolayı, bir hareket halindedir.
İşte burada anti-maddenin hızını “eksi” alırsak, aslında ışık hızının üstünde bir hızla karşı karşıya kalırız. Şöyle açıklayayım: Fizik evrenimizde, maddenin hız sınırı saniyede 300 bin kilometredir. Bu ışık hızına eşittir. Madde asla ışık hızına ulaşamaz çünkü ışık hızına ulaştığı zaman madde özelliği ortadan kalkar. Ama diyelim ki ışık hızını geçti; o zaman fiziki evrenin dışına çıkar ve orası meta-fizik bir evrendir. Buna fizikte Takyon evreni denir.
Hızı saniyede 300 bin kilometrenin altında olan parçacıklara Tardyon denir, 300 bin kilometrenin üstünde olan sanal parçacıklara ise Takyon denir. Eğer bir cisim ışık hızına ulaşırsa yani saniyede 300 bin kilometre hıza çıkarsa, aslında durmuş olur; o esnada bütün evren onun etrafında akmaya başlar. Sonuç olarak, 300.000 km/sn fiziki evrenin durma noktası, yani sıfır noktasıdır. Eğer 300.000 km/sn = 0 ise 300.000 km’nin üstündeki tüm hızlar eksi değerde olacaktır. Buradan çıkan sonuç ise şudur: Eksi hızda hareket eden anti-madde, aslında ışık hızından daha yüksek bir hızda hareket etmektedir. Ve bu da onu bir Takyon yapar. Dolayısıyla fiziki kütlesi yoktur, eksi kütleye sahiptir.
Madde ve anti-madde sürekli iletişim halindedir ve her 10-43 saniyede bir, bir birlerini yok ederler ve yenileri yaratılır. Ve bu 10-43 saniyelik minik zaman katmanlarının art arda sıralanmasıyla “zaman” dediğimiz mefhum oluşur. Ve her bir anında, bir “yok olup var olma” gerçekleşmiş olur.
Bilim adamları anti madde deneylerinde, madde ile anti-maddenin iletişime geçmesini sağlayarak, CERN gibi laboratuvar ortamlarında, meta-fizik alemle deneysel olarak temas kurmaktadırlar (madde ve anti-maddenin suni etkileşimi ile üretilen ve ölçümlenen rezonans).
Hamza Yardımcıoğlu
22.12.2013
evet güzeldi ayna mantıklı bence
Cern’deki bilim adamlarının “tanrı parçacığı” dedikleri madde.
memleketi soymuşlar halen anti madde diyorsun
[…] […]
kırılamasa sebe melikesi belkıs tahtını cinden daha hızlı getıremezdı.kuran doğru olduguna gore???..
ama görsellikte örnek biraz muğlak kaldı
Görme işlemi çokça aşamalı bir biçimde gerçekleşir. Görme sırasında, herhangi bir cisimden gelen ışık demetleri (fotonlar), gözün önündeki lensin içinden kırılarak geçer ve gözün arka tarafındaki retinaya ters olarak düşerler.
belkide duzeltilmemiş e bakmak lazım?
proton artı değil ama artı kabul edilir diye dinlemiştim taşkın tunaydı sanırım.elektronda eksi deil eksi kabul ediliyor. birde o galaksinin etrafında dönüşü yüzünden entropi yasası sanırım calısmaz dıye bılıyorum.yanı zaman oku düz değildir zamanda yolculuk olmaz.bunuda taşkın tuna demişti hatırladığım.cunku bır cızgıde ılerlemek konik şekilde olan şey.kurandaki nakur hadisesi sanırım
Gine güzel bir yazı olmuş merak ve heyecan uyandiran güzel bir yazi..
İlmi açıdan Hamza Yardımcıoğlu’nun fikirlerine katılmakla birlikte, insan beyninin anlama kapasitesinin de tıpkı evrenin genişlemeye devam ettiği gibi genişleyebildiği gibi bir gerçek var karşımızda…
Sayın Hamza Bey, Hep bizi düşüncelere itiyor.Anti madde, bana Tasarruf Felsefesini, anımsattı. ( Fizikle alakası yok ama) Herşeyin zıttı olduğu. Çirkin vardır. Güzel anlaşılsın…..gibi. Artı, eskiyi de götürür.” HİÇLİK” olur. Yoksa Herşey Hiçlik üzerine mi? Kurulu.
Emeğine Sağlık.