Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı yapılan darbenin ardından Kıbrıs Helen Cumhuriyeti ilan edildi. Bu gelişme üzerine Kıbrıs Türklerine karşı katliamlar yaşanmaya başladı ve Türkiye, 1960 yılında imzalanan anlaşmadan doğan garantörlük hakkıyla 1974’te Kıbrıs’a askeri müdahalede bulundu. Bu harekâtın bir işgal ve ilhak girişimi olduğunu ileri süren İngiltere, ABD ve SSCB gibi büyük devletler, Türkiye’ye karşı bir tavır takındılar. ABD Kongresi 1975’te Türkiye’ye silah ambargosu konulmasına karar verdi. Türkiye dış ilişkilerde izole edilmeye çalışıldı.
İşte böyle bir dönemde Libya lideri Muammer Kaddafi, ABD ambargosundan sonra elindeki Amerikan silahları ve uçak yakıtı rezervlerini Türkiye’nin kullanımına sundu.
2011 yılında Orta Doğu’da patlak veren Arap Baharı olarak isimlendirilen gösteri ve yönetim değişiklikleri neticesinde Muammer Kaddafi ilk başta direnmiş, ancak ardından memleketi Sirte’de Ulusal Geçiş Konseyi birlikleri tarafından yakalanmış, linç edilerek öldürülmüştür. İç savaşta Kaddafi güçlerine karşı NATO tarafından oluşturulan koalisyon birliklerine Türkiye, savaş uçakları, teçhizatlar ve askerlerle destek vermiştir.
28 Haziran 2019…
Kaddafi’nin devrilmesinin ardından suların durulmadığı Libya’da merkezi idareye karşı ABD destekli Halife Hafter güçleri büyük kazanımlar elde etti ve Libya yönetiminin büyük bölümünü ele geçirdi. 28 Haziran 2019 gecesi ajanslara düşen haberlere göre; Halife Hafter’e bağlı güçlerin sözcüsü “Beşayir” lakaplı Ahmed Buzeyd el-Mismari, Libya el-Manara medya platformunun sosyal hesabında yer alan açıklamasında, Libya Hava Kuvvetleri’nin, ülke karasularına yaklaşan tüm Türk gemilerinin hedef alınması yönünde talimat verdiğini, Libya Kara Kuvvetleri’nin de Türk hedeflerini düşman hedefleri olarak gördüğünü söyledi. Mismari, Libya’da yatırımları olan Türk şirketlerine yönelik de yaptırım uygulanacağı dile getirdi.
Türkiye’nin göstermelik kısa vadeli projeler yerine şahsiyetli bir dış politika izlemesi gerektiğini yaşamı boyunca dile getiren 54. Hükümetin Başbakanı Merhum Prof. Necmettin Erbakan’ı anmak istiyorum. İki kutuplu dünya düzeninin SSCB’nin dağılmasından sonra sona ermesi üzerine 1991 yılında ABD baskısıyla toplanan Madrid Konferansı, Yeni Dünya Düzeni’nde “şeytanın” Sovyetler değil, İslam olduğu belirtildi ve sistem İsrail’in güvenliği üzerine inşaa edildi. Tüm bu gelişmelerin ışığında Ekim 1996’da dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’ın davetiyle İstanbul’da düzenlenen “Kalkınmada İşbirliği Konferansı” ve Haziran 1997’de Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya’nın içerisinde bulunduğu D8 yani Gelişen Sekiz Ülke teşkilatı kuruldu.
Amacı; savaş, çatışma, çifte standart, sömürü, baskı ve tahakküm ile işleyen Yeni Dünya Düzeni’ne karşı, barış, diyalog, adalet, eşitlik, işbirliği, insan hakları, hürriyet ve demokrasi ile işleyecek “Yeni bir dünya” idealidir. Bu işbirliği teşkilatının kuruluşunda Erbakan’ın şu sözleri bugünlere ışık tutmuştur ve bu değerlerden vazgeçilmesi halinde 20. yüzyılın ve Yeni Dünya Düzeni’nin bizi neyi yaşatacağını adete anlatmıştır.
“D-8’ler, 20’nci yüzyılın en önemli olaylarından birisi ve 20’nci yüzyılın 21’inci yüzyıla en kıymetli hediyesidir. D-8’lerin kurulması baştan sona harplerle ve çatılmalarla geçen 20’nci Asrın sonunda, aydınlığa açılan bir kapı gibidir. Dünyada artık huzur, barış ve saadetin tesisi için, bir an evvel yanlışlardan vazgeçilmesi doğrulara dönülmesi ve Yeni bir Dünyanın kurulması gerekmektedir ve D-8 hareketi bu manada bir çalışma olarak değerlendirilmelidir.”
Bugün gelinen noktada D8 ve ideallerinden uzaklaşmanın cezasını, iki emperyal güç arasında sıkışarak, S400 alırsak ne olur, almazsak ne olur sorularıyla, kendi elimizle benzin döktüğümüz Suriye, Irak, Libya gibi ülkeler tarafından düşman görülerek ve 1991’de alınan karar gibi Müslümanı Müslümana öldürterek ödüyoruz. Işid, El- Kaide ile kendilerince meşrulaştırılan, İslam Düşmanlığını İslamofobi diye şirince kavramsallaştıran Batı, D8 hedeflerimizi yok ederek, İslam’ın önce ekonomik sonra siyasi ve askeri birliğinin önemini bize yaptıklarıyla gösteriyor ama anlayan kim?
Hasan Basri Akdemir
twitter.com/hbasriakdemir